Cafer Tan Kimdir?

Yaşadıklarıyla ve şiirleriyle yaşadığı dönemde ve daha sonraki yıllarda isminden sıkça bahsedilen CAFER TAN gerçek anlamda bir halk adamıydı.
Yaşamını oldukça güzel anılarıyla süslemesini bilmiştir.

 

cafer tan

cafer tan

1891 Yılında Tunceli İli Hozat ilçesi Karaca Köyünde dünyaya geldi. Karabalılılar (Karabali) aşiretindendir.

Dımıliler iki kola ayrılırlar .Zazalar ve Dümbeliler.Zazalar : Dersimliler ve Şeyh Hasanlılar olmak üzere iki ayrı koldan dağılmışlardır.

Şeyh Hasanlılar 12 Aşiret yada Uşak olarak ayrılırlar. Bunlar1.Karabalılılar veya

Karabal uşağı,

2.Abasanlar

3.Ferat Uşağı

4.Bahtiyar uşağı……

Karabal Aşiretinin babası olan Karabal’ın 6 oğlu vardır.

1.Hüsenan.

2.Şarikan.

3.Mamikan (Mahmut).

4.Gedikan.

5.Gekke.

6.Şahhüseyin.

Mamikan’ın 3 oğlundan I. Gekke (Hozat ilçesi Tavuk köyünde) II. Mikail (Hozat İlçesi Ağveren,Bezaut köylerine) III. Ali (Hozat’ın Bezaut,Karsel,Ziyal köylerine) yerleşmişlerdir.

Mikail’in tek oğlu Yusuf’tur. Yusuf’un dört oğlu vardır.1.Murtaza 2.Süleyman 3.Telo 4.Mehmet.

Murtaza’nın 5 oğlundan, 1.Gangozade İsmail Efendi 2.Hasan Hayri Kangotan3.Efendi 4.Mahmut Konan 5.Ali.

Gangozade İsmail Efendinin 4 erkek ve 3 kız çocukları var.

1. Ahmet Ramiz Tan (1884-1.6.1928)

2. Kahraman Tan (1306-28.2.1969)

3. Ali Niyazi Kangotan

4. Cafer Tan (1891-30.10.1978)

5. Safiye Akbulut (1306-..)

6. Hane Yoleri (1310-..)

7. Şahriban Yiğit. (1312-…)

Gangozade İsmail Efendi ailevi nedenlerle Dersim’den ayrılarak Kayseri,Sarız,İncemağara Köyüne 1908 tarihinde yerleşmiştir.Cafer Tan 87 yıllık yaşamına bir çok şeyler sığdırmıştır. Aileden gelen okuma alışkanlığını en iyi şekilde değerlendirmiştir.Alevi-Bektaşi öğretisini ailesinden ve Alevi dedelerden dinleyerek ve yaşayarak öğrenmiştir.Annesi Derviş Cemal ocağındandır. Muhakkak anne tarafının bu öğretiye ayrı katkısı olmuştur.

Yaşamı boyunca hoşgörüyü,insan sevgisini elden bırakmamıştır. Yaşadıklarını ve duygularını şiirlerinde açık bir dille anlatmıştır. Şiirlerinin tamamına yakını Hak,Muhammed, Ali, Hasan ,Hüseyin ve Hacı Bektaş-i Veli üzerinedir.30.10.1978 yılında İncemağara Köyünde hayata gözlerini yuman Cafer Tan’dan dönemin halk şairlerinden bilim adamlarına kadar birçokları ziyaret etmiş ve yararlanmışlardır.Bunlardan örnekler verecek olur isek;Davut Sulari,Mahsuni,Aşık Veysel,Aşık Daimi, Can Yücel,Yaşar Kemal ve daha birçokları.

İki yıl okul eğitimi almasına rağmen orta yaşlarında ve kendi imkanlarıyla İngilizce ve Almanya yı ihtiyacını karşılayacak kadar öğrenmişti.

Arapça,Farsça ve Kürtçenini yurtiçi ve yurtdışındaki lehçelerini çok iyi kullanmasını bilen birisiydi.

Çok okumayı ve çok gezmeyi severdi. Çocukları ona Cafer diye hitabederdi. Baba dedirtmezdi ve ismiyle çağırılmasından da çok hoşlanırdı ama kendisi kimseye sadece ismiyle hitabetmezdi.

Mezarının bulunduğu İncemağara Köyünde Oğulları Süleyman Tan, Nuri Gango Tan ve Torunu Naci Tan ikamet etmektedirler.

 

 

               CAFER TAN

              (Cafer-i Gango)

           ( 1891-30.10.1978)

 

   Hazırlayan :     ABBAS  TAN      

                   2013

 e-mail : tanabba@gmail.com

Merhaba,

İnsanlar birçok konuda bildiklerini, düşüncelerini yazabilir hatta yorumlar da yapabilir ama bir yakını olunca hele toplumda kabul görmüş, kanaat önderi olarak bilinen birisi olunca gerçekten yazmak çok zor.

Dedem Cafer Tan ile kırk yıla yakın birlikte yaşadık. Çocukluğum yanlarında geçti, ne yazık ki dedemden yeterince yararlanmayı bilemedik. Bulunduğumuz birçok toplantılarda o dedenin evladı olarak sorulan sorular karşısında zorlandığımız dönemler çok olmuştu.

Bununla birlikte şartların zorlamasıyla bazı konularda bilgi edinme zorunluluğu da  doğmuş oldu.

Bugün bir şeyler öğrenebildiysem Cafer dedenin torunu olmama bağlıyorum.

Her şeye rağmen yaşayan insan hazinesinden yeterince yararlanamadan ondan ayrıldık.

Aramızdan ayrılışının otuz beşinci yılında onu anmak üzere bir araya gelen dost ve akrabalara Cafer dedem ile ilgili bazı bilgileri sunmanın mutluluğu ile düşüncelerimi kaleme almış bulunuyorum.

Işığı bol olsun, devri daim olsun.10.08.2013

Abbas TAN

 

CAFER TAN

1891 Yılında Tunceli İli Hozat ilçesi Karaca Köyünde dünyaya geldi. Karabalılılar (Karabali) aşiretinden Gangozade İsmail Ağanın oğludur.

Gangozade İsmail Efendi ailevi nedenlerle 1904 yılında Dersim’den ayrılarak Kayseri Sarız, İncemağara Köyüne 1908 tarihinde yerleşmiştir.

Çocuklarının eğitimine önem veren İsmail ağa son derece farklı bir bölgede farklı bir kültürün içerisinde kendisini kabul ettirebilmenin de mücadelesini vermiştir.

Oğlu Cafer Tan 87 yıllık yaşamına birçok şeyler sığdırmıştır. Aileden gelen okuma alışkanlığını en iyi şekilde değerlendirmiştir.

Alevi-Bektaşi öğretisini ailesinden ve Alevi dedelerden dinleyerek ve yaşayarak öğrenmiştir.

Annesi Derviş Cemal ocağındandır. Muhakkak anne tarafının bu öğretiye ayrı katkısı olmuştur.

 

Yaşamı boyunca hoşgörüyü, insan sevgisini elden bırakmamıştır. Yaşadıklarını ve duygularını şiirlerinde açık bir dille anlatmıştır. Şiirlerinin tamamına yakını Hakk, Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin ve Hacı Bektaş-i Veli üzerin iken son dönemlerinde Doğa ve insan eksenli şiirler okumaya başlamıştır.

30.10.1978 yılında İncemağara Köyünde hayata gözlerini yuman Cafer Tan’dan dönemin halk şairlerinden bilim adamlarına kadar birçokları ziyaret etmiş ve yararlanmışlardır.

Bunlardan örnekler verecek olur isek;

Davut Sulari, Mahsuni, Osman Dağlı, Aşık Veysel, Aşık Daimi, Can Yücel,

Bugün hayatta olan İki oğlundan en küçüğü Nuri Gango Tan Baba ocağında oturmaktadır. Büyük oğlu Süleymen Tan’ın (İlhami) mahlasıyla şiirler vardır.

Cafer Tan halk arasında Caferi Gango yâda Gangozade Cafer Efendi olarak da tanınırdı ama şiirlerini genelde Cafer Mahlasıyla yazardı, arada bir Cafer Tan mahlasını da kullandığı olmuştur.

 

Çocukluğu döneminde babası İsmail ağa Hozat’ta bir okul yaptırmış, çocukları ve yakınlarını bu okulda eğitmiştir.

 

Bölgenin tanınmış eğitimcilerini Ağzunik köyüne getirterek çocuklarını tam anlamıyla eğitim almasını sağlarken bölgedeki zeki çocukların da eğitim almalarına imkân sağlamıştır.

Bu okulda eğitim verenlerin başında Dersimli Baytar Nuri (Nuri Dersimli)nin babası Mıllo İbrahim gelmektedir.

Sonraki süreçte Karaca köyüne yerleşen İsmail ağa aynı duygularla bu köyde de hizmete devam etmiştir.

Gangozade  İsmail Ağa, başta kardeşi Hasan Hayri Kango,Yusuf  Cemil,olmak üzere oğulları Ahmet Ramiz Tan,Ali Niyazi Kangotan,Kahraman Tan,Cafer Tan ve diğer yakınlarının bu okuldan sonra da eğitimlerini sürdürmesi konusunda büyük çabalar  harcamıştır.

Hasan Hayri, Ahmet Ramiz, Ali Niyazi,Yusuf Cemil daha sonra askeri okula giderek eğitimlerini tamamlamışlar ve her biri kendi alanlarında ün salmışlardır.

Hasan Hayri ve Ahmet Ramiz Cumhuriyetin kurucuları arasında yer alarak amca yeğen birinci dönem Dersim Milletvekilliği görevlerinde de bulunmuşlardır.

Eğitimini yarıda bırakan Cafer Tan, tasavvufi çalışmalara ağırlık vermiştir.

Hozat Ağzunik köyünden Karaca köyüne taşınan İsmail Ağa Dersimden ayrıldıktan sonra Kayseri Sarız İncemağara köyüne yerleşmesiyle Cafer Tan  bölgede bulunan birçok din adamları ile görüşmeye başlamış.

Kayseri’de dokuz Osmanlar tabir edilen bir cemaatle temaslarını sıklaştırmış bu cemaate girmemesine rağmen o cemaatin Alevi inancına daha da yakınlık sağlamasında büyük katkıları olmuştur.

Çalışmalarını Kayseri dışında Adana, Kadirli, Kozan, Ceyhan’da sürdürmüş. Özellikle Kadirli ve Kozan bölgesinde birçok aile Cafer Tan’ın yaşamından ve söylemlerinden  etkilenerek Aleviliği benimsemişlerdir.

Alevilikte özellikle Hacı Bektaş Veli öğretisinde var olan Dört Kapı Kırık Makam anlayışını son derece titizlikle incelemiş ve bu konuda şiirleriyle de düşüncelerini halkla paylaşmıştır.

Hoşgörü sahibi olan Cafer Tan, şirin bir köy olan İncemağara köyüne yerleştiğinde bu köyde yaşayan birkaç aile vardı.

O günün şartlarına göre bu ailelerle bir arada yaşamak son dere zor olmalıydı. Başta babası İsmail ağa olmak üzere tüm aile komşuluk ilişkilerini çok iyi sürdürmeye kararlıydılar. Başlangıçta zorlanmalarına rağmen komşuluk ilişkilerini yumuşatmayı başarmışlar.

İsmail Ağanın hakka yürümesinden ve kardeşlerinin bir kısmının asker olarak dışarıda olmalarından kayaklı sorumluluk hatta aile reisliği Cafer Tan’a yüklenince bu sorumluluğu hoşgörü içerisinde sürdürme kararından asla vaz geçmemiştir.

Köydeki cahil bir insanın sürekli tacizde bulunması sonunda

 

SABIR

 

Sabrı tahammül et derdi devaya

Erbabı kemalin halıdır sabır

Sabırlı erişir menzil alaya

Kudreti arıdır varıdır sabır.

 

Muhammed sabırla kurdu bu dini

Aradan kaldırdı kibirle kini

Ali’den nüş etti ilm ile dini

Cennet kapısının dilidir sabır.

 

Sabır eden daim murada erdi

Sabreden dostum cüdasın buldu

Sabırlı muhabbet şehrine girdi

Hayat bahçesinin gülüdür sabır.

 

Sabreden her müşkülü hal eder

Sabreden selamet şehrine girer

Sabırla aşkını hep tahrik eder

Kudret cevherinin varıdır sabır.

 

Sabır her kada belaya kalkandır

Sabırlı Mısırda sultandır

Sabırlının piri Şahı Merdandır

Enbiya evliya piridir sabır.

 

 

Sabırlıya olur Hakkın ihsanı

Sabırdır Fatımanın şeref nişanı

Eyûp sabırla buldu cananı

Güzellerin erkânı yoludur sabır.

Sabırdır kamalın güruhu naci

Sabırlı gönüllere eder mihracı

Sabra tahammül zehirden acı

Tanrının en makbul kuludur sabır

 

Sabreyle Cafer, eyle münacaat

Açıktır sabırlıya dergâhı hacat

Muhammed sabırlıya eder şefaat

Her insana layık velidir sabır.

 

Şiiriyle sabretmenin ne derece zor olduğunu söylemiştir.

 

Yaşadığı olaylar karşısında düşüncelerini şiire dökmesini bilen birisi olarak haksızlığı karşı da sesini yükseltmesini bilen birisi idi.

 

ZARI FİGANI

Bakın ey kardeşler siz bu zamanda

Haksızlar sürüyor demi devranı

Kimse baki kalmaz fani cihanda

Haksızın okunur bir gün fermanı

 

Kimi birbirine kuyular kazar

Doğru komşusuna hileler düzer

Yaptığı hileden utanıp gezer

Kendine dar etmiş geniş cihanı

 

Fukara komşuya korkular verir

Dediği olmazsa çok kusur görür

Adını artırıp şerrini sürer

Kalmamış kalbinde iman nişanı

 

Vaktiyle haksız yollara sapmış

Karısın bırakıp yad güzel öpmüş

Rüşvet lezzetiyle paraya tapmış

Sebepsiz akıtmış çok fakir kanı

 

Yüzünü görenler sanır bir adam

Kalıp kıyafeti sanki bir hatem

Elinden fakirler hep olmuş verem

Takılmış boynuna tohtu şeytanı

 

Ne kadar güçlüysen gel haddini bil

Rızkına gani ol etme gali kıl

Tanrı kendisidir mecnuna vekil

Dokunur mazlumun sonra ziyanı

 

Vaktiyle yaklaştı icraat olu

Herkes ettiğinin mahsulün alır

Kemalsiz olanlar kemlikle ölür

Sürünür cehennemde kavrulur canı

 

Hakkın emirleri sana olmaz yar

Sonra darbe yersin boynuna vebal

Temelin haramdır hiç yoktur helal

Erer sana bir gün kahrı subhanı

Yeter Cafer artık sen seni gözle

Çalış gece gündüz kendin temizle

Derde derman için emcii izle

Sonra artırırsın zarı figanı

 

 

Dostlarıyla konuları sürekli tartışan ve bu tartışmalardan edindiği sonuçları da kaleme alan Cafer Tan Bölgede ismi duyulan Dallıkavak köyünden yakın dostu Büyük Haydar (Sakallı Haydar Bayrak) ile karşılıklı sohbet sırasında takıldığı bir söz üzerine bakınız onunla ilgili izlenimlerini nasıl şiirleştirmiştir.

 

KENDİNİ BEĞENME

 

Kendini beğenip ariflik satma

Arif olanların olur nişanı

Nefsine beyhude eziyet etme

Boş görme dolu bil hep cümle canı

 

Arif isen her şahsı sen insan sanma

Farkı temiz eyle renge aldanma

Kâmille otur kalk asla usanma

Zira kâmillerin yücedir şanı

 

Kâmille otur kalk kesb eyle kemal

Kamil meclisinde olmaz kili kal

Kamille olursan daim hoşhal

Kamiller artırır kalbde imanı

 

Sakın muraiden sıfat satandan

Karga olup bülbül gibi ötenden

Tanrı buyruğuna hile katandan

Dök öğüne yesin kuru samanı

 

 

Yüzünü görenler bir adam sanır

Zikri tevhid ile hemen sallanır

Ne Allahtan korkar nede utanır

Fakir fukaraya eder ziyanı

 

Menfaati için zengini över

Bu doğrudur diye döşünü döver

Bir fakir görürse ağzını eğer

Görmedim böylesi çürük imanı

 

Kendini met eder sel gibi coşar

Mümin kıyafetle münafık yaşar

Kendi ettiğine kendide şaşar

Daim pişman gezer hakkın düşmanı

 

Kibirlikten bilmez olmuş dostunu

Giyinmiştir mağrur hasut postunu

Saçı sakalıyla elde bastonu

Çıkar gökyüzüne bir gün dumanı.

 

Yeter Cafer artık sözü uzatma

Noksanı sende gör ele söz atma

İçeri girersen köşe gözetme

Sonra sana uğrar Nuh’un tufanı.

 

Haydar Bayrak (Sarız Dallıkavak köyü),Meluli (Afşin Kötüre köyü), Apseydi diye tanınan Seydi Özcan (Sarız K.Söbeçimen köyü). Ali Dumke (Akçadağ Dümüklü köyü),Halk arasında Terzi Hıdır olarak tanınan İbreti (Sarız Kırkırsak köyü)   ve bu bölgede daha birçok insan “Hakikatliler” olarak kendilerini tanımlamışlar ve eğitime büyük önem verenler gurubunu oluşturmuşlardı.

 

Bu grubun kurucusu Sivas Kangal Mecitözü köyünden Araboğlu idi.

Seydi Özcan Alevilik ve Hakikatliler adlı yapıtında (s.15)  … Apseydi, iyi bir tasavvufi terbiye verdiği oğlu Azizi yedi yaşına basar basmaz Bozhöyük’te Mulla Ali’nin yanına, ikinci yıl İncemağara’da oturan İsmail Efendinin evine gönderdi.

İsmail Efendi, köklü gelenek ve görenekleri olan ünlü bir Dersim aşiretinin reislerindendi ve dedeydi.

Aziz, hocasından okuma-yazma ile birlikte hem ailenin gelenek ve göreneklerini,hem de Şeman ailesi olarak dışladıkları Dedeliğin ne olduğunu çocukken kaynağından öğrenecek, büyüyünce de bu gözlemlerin ışığında dedelere karşı tutumunu belirleyecekti..

 

Aziz bu arada ev sahibi ve hocası İsmail Gangooğlu (İsmail Tan) ın oğlu Cafer ile çok iyi anlaştı. Birlikte okudular, oynadılar, eğlendiler ve dostluklarını ömür boyu sürdürdüler.

Cafer Tan (Gangooğlu) öğrenimini bitirdikten sonra şiir yazdı, Kur’anı manzum olarak Türkçe’ye tercümeye çalıştı. Cafer babanın pek çok şiiri günümüzde bestelendi.. diye yazmaktadır.

 

Cafer Tan ismi bölgeden de dışarı taşmaya başlamıştır. Uzaklardan İncemağara köyüne ziyaretlerde sıklaşmaya başlamıştı. Evin önünde bulunan kaynak suyun çıktığı kayayı kendi imkanlarıyla kazarak ve oyarak büyük bir mağara haline getirdi. Etrafı yeşillendirdi ve mağara şeklindeki yerde yirmi otuz kişinin oturabileceği bir alan da ortaya çıkarttı.

Yazın genelde misafirlerini burada yani suyun gözünde ağırlardı.

Hayvancılık ve tarımla da uğraştığı için evde kış yaz tereyağı ve yoğurt eksik olmazdı. O dönemlerde buzdolabı olmadığı için yoğurt, süt bozulmasın diye çeşmenin gözünde suyun içerisinde muhafaza edilirdi.

Misafirlerine ikram edeceği rakılarda bu suyun gözünde soğumaya bırakılırdı.

 

 

Ben ortaokul son sınıf öğrencisiydim. Yaz günlerinden bir gündü. Jeeple bir asker gelmişti yanında birkaç asker,sivil daha var idi. Yine çeşmenin gözünde yani mağarada oturdular ve sohbet başladı bizlerde misafirlere hizmet ediyoruz. Sonradan öğrendim ki o asker Kayseri Jandarma Alay Komutanı Zülfü Çöteli imiş.

Uzun sohbetlerden sonra Albay dedem Cafer Tan’a dönerek siz alevisiniz, Muhammedi sevmezsiniz dediğinde dedem elinde rakı kadehi ile ayağa kalkarak başladı okumaya;

 

 

YA MUHAMMED

 

Medet mürüvvet dedim dergahan düştüm

Ya Muhammed veladetin aşkına

Aşkın ateşiyle yandım tutuştum

Ya Muhammed mübüvvetin aşkına

 

Senin gül cemalin yarama merhem

Alem düşmen olsa hiç çekmezem gam

Senden ayrılırsam ben kime gidem

Ya Muhammed mürüvvetin aşkına

 

 

Günahkar asiyim çoktur noksanım

Kurtar fakirini nebi müşnanım

Senin yollarına haki yeksanım

Ya Muhammed adaletin aşkına

 

Mücrimim boynuma taktım urganı

Lütfeyle kapunda kul eyle beni

Olur, elbet cömertlerin ihsanı

Ya Muhammed şehavetin aşkına

 

 

El estü gününde vardır ikrarım

Dönmezem ahdımdan yoktur tekrarım

Tükenmez feryadım ahile zarım

Ya Muhammed kemaletin aşkına

 

Ciğerim sızlıyor gözyaşım alkan

Yalan değil sözüm sevdiğim inan

Fedadır yoluna hem baş hemde can

Ya Muhammed merhametin aşkına

 

Rahmeyle halime gayet zebunum

Yüz sürdüm eşiğen hemde  düşkünüm

Red edersen beni kararır günüm

Ya Muhammed hidayetin aşkına

 

Yalvaranı kovmak düşmez şanına

Rahimsin bakmazsın kul isyanına

Kara yüzüm sürsem asi tanıma

Ya Muhammed kemaletin aşkına

 

Yevmi kıyamette ol sen bize yar

Vaz geçmezsem senden, olsamda berdar

Bi hakkı Fatima Haydarı kerrar

Ya Muhammed muhabbetin aşkına

 

Sevgi muhabbetin çıkmıyor canda

Namaz niyazımsın iki cihanda

Utandırma beni ulu divanda

Ya Muhammed hakikatin aşkına

 

Cafer’in haline eyleme merhamet

Sensin alemlere deryayı rahmet

Göster cemalini istemem cennet

Ya Muhammed şefaatin aşkına

 

Şiiri önceden hazırlamamıştı o an içinden geçtiği şekliyle okumuştu bu şiiri. Şiir bittikten sonra;

Biz Muhammedi böyle severiz, siz de Muhammedi sevdiğinizi bir söyleyin de biz dinleyelim dediğinde Albay ayağa kalkarak  Cafer baba’nın yanına kadar geldi ve yanaklarından öperek teşekkür etti.

 

Bu tip sohbetler sürekli olurdu. Özellikle hafta sonlarında daha çok devlet memuru olanlar gelirlerdi Cafer Dedeyi dinlemek için ama kış olunca Atlarla uzaklardan gelenler olur ve günlerce kalırlardı. Cafer dedeyi dinlemek oldukça zordu. O odasında misafirleri ağırlarken kapıya çok yakın bir yerde kendi özel bir minderi var idi orada otururdu.

Kendi odasında da olsa başka yerlerde de olsa sohbet başladığında nasıl oturur ise öyle kalkardı. Saatler süren sohbetlerde yer değiştirmek yada yerinden oynamak karşıdaki insanın dikkatini dağıtır yada sizin kaçırdığınız bir kısım olabilir derdi. Daha açıkçası bir konuşmacıyı dinlerken sağa sola hareket etmenin karşıdakine saygısızlık anlamına geleceğini ima ederdi.

 

Zülfü Çöteli ile ilişkileri hiç kesilmedi, sürekli yazışırlardı.

Bir Bayram tebrik kartı Cafer Tan tarafından sürekli saklanan belgeler arasında yer aldı.

 

Gideceği Yer:

   Sayın Cafer Tan

İncemağara Köyü Sarız / Kayseri

 

Yeni Yıl ve Bayramınızı kutlar hürmetlerini sunar.

                    Zülfü Çöteli

                       J.Alb.

25.12.1969 Topkapı/ İstanbul

 

Adana’nın Kozan ilçesinde bir cami imamı ile yaptığı sohbet sırasında tıpkı Zülfü Çöteli gibi imamda Muhammed Peygamber ile ilgili sorusu karşısında

 

İMANIM SENSİN

 

Sevginle yürekte derin yaram var

Ya Muhammed derde dermanım sensin

Senin aşkın aklım etti tarumar

Ya Muhammed darul amanım sensin

 

Aşkınla yanar inler sızlarım

Muhabbetin kalb evimde gizlerim

Halim sana ayan seni özlerim

Ya Muhammed canda mihmanım sensin

 

Kimse benim gibi çekmedi elem

Aşkınla çekerim yüzbin derdi gam

Senden başka olmaz yareme melhem

Ya Muhammed tabip lokmanım sensin

 

Aşkın ateşiyle yanmak güç olur

Aşıkın Maşuksuz hali nicolur

Arayanlar elbet Allahın bulur

Ya Muhammed sırrı sübhanım sensin

 

Neslin arzusuna çok verdim rıza

Onun için çekerim cevr ile cefa

Bihakki Fatima Ali Murteza

Ya Muhammed Rahmet Rahmanım sensin

Şahidi levleki levteki yazi

Gece gündüz ederim secde niyazi

Hasan Hüseyin’e bağışla bizi

Ya Muhammed canda cananım sensin

 

Ediler zanneder hep beni daşlar

Seni yalvarırlar hep Kızılbaşlar

Şefaatin diler sadık yoldaşlar

Ya Muhammed Şebhi ihsanım sensin

 

Atasıyla kurur derya denizler

Ediler halimi teen eder güler

Kızılbaşsın deyi dişini biler

Ya Muhammed adil Sultanım sensin

 

Cafer in tükenmez ah ile zari

Kanlı yaş döker gözünün pınari

Şefaatinden mahrum eyleme bari

Ya Muhammed dinim imanım sensin.

 

 

 

 

 

 

Başlangıçta şiirlerinde Muhammed Peygamberi överken ilerleyen süreçte Muhammed, Ali ikilisine ayrı bir anlam yüklemeye başlamıştır.

Daha sonraları Oniki imamlar anlatan Düvaz yazmaya başlamıştır.

 

ŞAHI MERDANIMIZ VAR

Halimiz ayandır Şahi levlake

Muhammed seyfi isyanımız var

Günahımız sığmaz arşu eflake

Ali gibi şahi merdanımız var

 

Derdimize derman emraze şifa

Şefaat kânimiz Muhammed Mustafa

Saki kevserdir Ali’yel Murtaza

İçtik dolusundan seyranımız var

 

Elestü bezminde biz müslümanız

Bende-i ehli beyt ehli imanız

Fatımaya kuluz hemde kurbanız

Kırklar ceminde irfanımız var

 

Ta ezelden bize dersiniz Kızılbaş

Seviniriz buna etmeyiz telaş

Hasan’la nuş ettik zehiri elmas

Dönmeyiz bu yoldan peymanemiz var

 

Ne kadar zem etseniz bize yeri var

Her cevrü cefaya olmuşuz giriftar

Belayı minnetle yüklenmiş katar

Hüseyin’e ulaşır kervanımız var

 

Sizin zulmünüzle ev bark viranız

Ayrılık yüzünden ciğer büryanız

Çölü sahralardan zarü giryanız

Zeynel’le soyunduk uryanımız var

 

Size baki kalır sanmayın bu devran

İnkar ehli-beyti ey kavmi mervan

Size kahr edecek hazreti Yezdan

Bakır gibi deryayı umanımız var

 

 

Rafazi dersiniz görmeyiz kısır

Kazaya razıyız etmeyiz futur

Yüz bin yara vursanız ederiz şükür

Cafer gibi derde dermanımız var

 

Musayi Kazımdan tutmuşuz etek

Rıza kapısından dileriz dilek

Taki Naki etmez asla zay emek

Hasanül Askerden fermanımız var

 

Sizin inkarlığınız fakının suçu

Evladı zem etmek işinizle gücü

Boynunuza iner kudret kılıcı

Mehdi sahibul devranımız var

 

On iki İmamla on dört masuman

Gözsüze görünmez gözlüye ayan

Bizi saklar bekler bunlar her zaman

İnandık bunlara imanımız var

 

Ehlibeyti sevdi hazreti suphan

Methu senalar etmiş ayetul kuran

Bunları bilmeyen değildir Müslüman

Sizin İslamlığınızdan gümanımız var

 

Biz tüccarız malımız emsalsiz kumaş

Gözümüz haznesi dolu kanlı yaş

Yardımcımızdır bizim alemdar Abbas

Yolunda can baş kurbanımız var

 

Cafer’in secdesi bizlere müdam

Sizinki duvardır ey ervahi ham

Maviye bendesi ehli küfeyi Şam

Size lanet okur lisanımız var.

 

 

 

 

 

 

 

 

HAK İLAHE  İLLALLAH

Muhammed Ali’nin adı

Hak İlahe illallah

Onlardır dinin bünyadı

Hak ilahe illallah

 

Şahsına indi levlak

Verilen makalatı evlak

Zikredenler olur pak

Hak ilahe illallah

 

Gökten indirdi ayı

Sakıttı mehrile mahı

Bağışla cümle günahı

Hak İlahe illallah

 

Bilirim farzı sünneti

Münkir etme milleti

Fatima ananın zihneti

Hak ilaha illallah

 

Kararır kevri mekanı

Meyvesidir imanı

Tevhide müminanı

Hak ilahe illallah

 

Çoktur Cafer’in günahı

Artırır feryadı ahı

Budur mecahu tenahı

Hak ilahe illallah

 

 

 

 

Hak anlayışını ona olan aşkını dillendiren şiirlerinde yar olarak, sevgili olarak dillendirmesini de çok iyi bilen birisi idi.

 

 

 

YARİM İÇİN ÖLÜYORUM

 

Yarim için ölüyorum

Eller ne der ise desin

Sararıp da soluyorum

Herkes ne der ise desin

 

Yarim için pür sevdayım

Gece gündüz bengir yanım

Gözlerimden aktı kanım

Herkes ne der ise desin

 

Yar aldı bütün hevesim

Çıkarmaz oldum ben sesim

Çürüttüm cismi kafesim

Eller ne der ise desin

 

Yar bu cismimdeki candır

Hem dinim hem imanımdır

Kalbimde ki mihmanımdır

Herkes ne der ise desin

 

Yare benim arzu nazım

Yardır benim çalan sazım

Ayağı tozuna yüzüm

Alem ne der ise desin

 

Leblerinin mestesiyim

Cemaliyin hastasıyım

Yar sevmenin ustasıyım

Eller ne der ise desin

 

Cafer Tan sevdalı kuldur

Pahası bir paslı puldur

Ben bülbülüm yarim güldür

Herkes ne der ise desin.

 

 

Her insanın mutlaka hata yapabileceğini ancak hatadan dönmenin ne kadar zor olacağını şiirlerinde dile getirirken heşeyin çok iyi hesaplanması gerektiğini söylemektedir.

Görülen güzelliklerin kimi zaman geçici olduğunu ve insan yaşamında fazla öneminin olmadığını geçici sevdaya kapılmamak gerektiğini de farklı bir dille kaleme almıştır.

ALDANMA GÖNÜL ALDANMA

 

Şu dünyanın devranına

Aldanma gönül aldanma

Zilli çanlı kervanınla

Aldanma gönül aldanma

 

Güldürür yüze devranı

Bir gün okutur fermanı

Bulaman derde devranı

Aldanma gönül aldanma

 

Bilirmisin neden nesin

Bir gün kesilecek sesi

Çürür cisminle kafesi

Aldanma gönül aldanma

 

Gelmemişti ölüm cana

Ağla yalvar yana yana

Pirden yardım olsun sana

Aldanma gönül aldanma

 

Evden barktan geçeceksin

Ecel tasın içeceksin

Ne ektinse biçeceksin

Aldanma gönül aldanma

 

Bunu belle halini bil

Duymaz kulak,söylemez dil

Ne ettiğin bu gali kıl

Aldanma gönül aldanma

 

Gel kamilden sen al haber

Gel gezme böyle derbeder

Başına gelecek neler

Aldanma ahmak aldanma

 

 

Rüşvetten zinadan sakın

Çalış hakka sen ol yakın

Elde kalır malın mülkün

Aldanma gönül aldanma

 

Dostun  hatırını yıkma

Tanrı buyruğundan çıkma

Derdini ateşe yakma

Aldanma gönül aldanma

 

Vaktin yakın sanma uzak

Yoluna kurmuşlar tuzak

İyi düşün feyline bak

Aldanma cahil aldanma

 

 

Cafer sözünü kısa kes

Kemalete eyle heves

Menzil almaz tama nekes

Aldanma gönül aldanma

 

 

İYİLERİN AŞKINA

 

Sabahlar açılsın,rahmet saçılsın

İyilerin yüzü suyu aşkına.

Yalvaralım günahımızdan geçilsin

İyilerin yüzü suyu aşkına.

 

Ya Ali sen bilirsin kulun halinden

Ayırma kimseyi doğru yolundan

Sen ver rızkımızı kudret elinden

İyilerin yüzü suyu aşkına

………

…………..

 

Caferin işi isyandır

Ettiklerine pişmandır.

Dileği,affı isyandır

İyilerin yüzü suyu aşkına.

 

 

 

 

 

 

 

Cafer Tan seyahat etmeyi sever,görülmesi gereken yerleri de mutlaka görürdü. Kayseri’deki dokuz Osmanlar denilen cemaat genelde Erciyes dağı eteklerinde bağ evlerinde otururlardı. Kayseri’ye geldiğinde bağ evlerinde ağırlandığı için Erciyes dağına da ayrı bir sempatisi vardı.

ERCİYES

 

Dinleyin yurttaşlar methin edeyim

Her zaman dumanlı yelli Erciyes.

Yaz gelince seyranına gidelim

Hep dağlardan ünü belli Erciyes

 

Yaz gelince herkes bağlara çıkar

Cümle dağlar hayran hep sana bakar

Eteğinden karlı buzlu su akar

Her renge boyanan allı Erciyes

 

Çevrende bahçeler ayvalı narlı

Çok yücesin başın dumanlı karlı

Sende eğlenenler hayatta kârlı

Ördeğinle turnan telli Erciyes

 

Kayseri’nin halkı hep meftun sana

Yüzlerin tutmuşlar Kemal’den yana

Atatürk’ümüz gibi gelmez cihana

Arıların kovanda ballı Erciyes

 

Bir kez yağmur yağar dolu ile kar

Dost yüzün görmeye iştiyakım var

Cafer Tan’dan kalsın sana yadigar

Sâkin gönüllerde dallı Erciyes.

 

 

Cumhuriyetin kuruluşunda ailesinin büyük katkısı olmuştu. Amcası Hasan Hayri bey Binbaşı rütbesi  ile son Osmanlı Meclisi olan Meclisi Mebusan üyesi olmuştu. Cumhuriyetin kuruluş çalışmalarına katılmak üzere Meclisi Mebusan üyeliğinden istifa ederek kardeşinin oğlu Kolağası Ahmet Ramiz Beyle birlikte Dersim mebusu olarak Ankara’ya gelmişlerdi.

 

SEN SEFA GELDİN

 

Seni görmeyeli ağlar gezerim

Derdimin dermanı sen sefa geldin

Ayrılık yüzünden candan bezerim

Derdimin dermanı sen sefa geldin

 

Nasıl ağlamayım kaşların kara

Alyanaklar açtı bende çok yara

Yine olur senden derdime çare

Derdimin dermanı sen sefa geldin

 

Boyun cennetteki Tuba ağacı

İyolmaz derdimin sensin ilacı

Sensin Cafer Tan’ın başının tacı

Derdimin dermanı sen sefa geldin

 

 

FELEK

 

Felek sana neydi çevri hitabım

Yare hasret koydun,ağlattın beni

Zulümle kaydolmuş senin kitabın

Tiri iftirakla dağlattın beni

 

Göklere çıkıyor alevim ahım

Cemalin nurudur kalbe ziyahım

Aklıma düştükçe zülfi siyahın

Ah edip göz yaşım sel ettin beni

 

Eyyubun çektiği derdü belalar

Aşıklar maşuklar hem müptelalar

Kimseler etmemiş Cafer gibi zar

Aşkın kemendiyle bağlattın beni

 

Cafer Tan günlük olayları yakından takip ederken Alevi inancı ve kültürü ile ilgili çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Kuran ve diğer kutsal kitapları çok iyi incelemişti. Arapça, Farsça, kendisine yetecek kadar Almanca ve İngilizcenin yanı sıra bütün Kürtçe lehçeleri çok iyi bilmekteydi. Ana dili ise  (Dersimce)idi.

Diğer dinlerle,inançlarla birlikte Alevilik arasındaki bağı çok iyi değerlendirirdi. Elbette bu çalışmalara ilk başladığı dönemlerdeki gibi düşünmüyor,araştırdıkça,yaşadıkça inancında da ciddi değişimler oluşuyordu. Alevilikteki tanrı anlayışını ve Hızır inancının diğer inançlara ve özellikle İslamiyete yakınlığını yada uzaklığını  bir şiirinde şöyle dile getiriyor

 

HIZIR

 

Muhammed Ali’nin ilmi aşkına

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

Yardım eyle düşkün ile şaşkına

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Muhammed’den içtin hayat abını

Musa’ya öğrettin ilmin kabını

Ali’den nur ettin aşk şarabını

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Fatıma’yı bilen Naci’dir Naci

Hasan’la Hüseyin derdin ilacı

Eşe dosta verme kederle acı

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Meçhul kaldı aşık ile dubara

Masumlar arada sefil avare

Zeynel,Bakır bizi dardan kurtara

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Ricamız Cafer’le Kazım,Rıza’dan

Sakla bekle bizi bela, kazadan

Hak cemalin göster ruz-i azadan

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

 

 

Taki işsiz koyma yurdu yuvamızı

Naki kabul ede dua ricamız

Hayır(lı) gele gündüz ile gecemiz

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Hasan Askeri’nin yücedir şanı

Yurdumuza bastırmaya düşmanı

Çağıralım Mehdi sahip zamanı

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Gayet günahkarız yüzümüz kara

Şaşırdık yolumuz kaldık bi çare

Çağırınca hemen gelirsin cara

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Gafil yolcu düşer uzak yollara

Yardım eyle darda kalan kullara

Derbederiz düştük müşkül hallere

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Yardımcımız sensin tipiden yelden

Sakla,bekle bizi gedikten,belden

Cümlemizi koru tufandan selden

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Sakla bekle ordumuzu,erleri

Yurdumuz bekçisi hep askerleri

Batın,zahir,gayıp hazır pirleri

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır

 

Divanında karadır Cafer’in yüzü

Tutyadır gözüne ayağın tozu

Katarında kabul olsun nazı,niyazı

Yetiş carımıza Hızır ya Hızır.

 

Yaşamı ve yazdığı şiirler iyice incelendiğinde oldukça farklı bir yaşam ve anlayış sürdüğü ortaya çıkmaktadır.

Şiirlerin birkaçının dışında diğerlerinin yazılış tarihleri belli değil ama şiirlerin akışı birbirini tamamlar niteliktedir. İlk dönem tasavvufa bağlı,Muhammedi öven iki şiirinden sonra Oniki imamları anlatan Düvazimam şeklinde şiirini görmekteyiz.

Hızır’dan medet bekleyen şiiri ile Muhammed’den sonra Hızır’a yönelmesi ve doğrudan Alevi inanç ve öğretisini ele almaktadır.

 

Alevi inancı ve kültürünün özünü insan sevgisi oluşturur anlayışından asla ödün vermemiştir. Aynı zamanda dört kapı anlayışıyla insanı bütünleştirmiştir şiirinde. Ateş,Su,Hava,Toprak anlayışı onun inancının temelini oluşturmuştur. İnsanla tanrıyı şöyle bütünleştirir.

İNSAN OLMALI

 

Tefriki millete değil iftihar

Gayeyi emelden insan olmalı

Ademle Havadan geldik aşıklar

Muvahit insanda iman olmalı

 

İnsanı kamilden ayrılman sakın

Senden sana bilmiş kutsaldır hakkın

Dört kitap anlayın özünde bakın

Tevrat,Zebur,İncil,Kuran olmalı

 

Şeriat ilminin dört kitabı var

Hakikat ehlinin hak mihrabı var

Namazda sofunun borç harç hesabı var

Aşıkın sevdiği suphan olmalı

 

Aşıkın sevdiği Allah’a huzur

Aşkın kitabını aşk ehli okur

Görünen kainat aslı dört unsur

Toprak,su,hava,suzan olmalı

 

Kainat dört unsur bir cihan olmuş

Gizli hazineler hep beyan olmuş

Hak aşıklarına hak ayan olmuş

Marifet insanda izan olmalı.

 

 

Marifet insanda gayne bakılmaz

Hak terazisine hile yapılmaz

Sebze pazarında altın satılmaz

Mevkiine göre dükkan olmalı

 

Mevkiine göre dükkan açılır

Kıymeti bilene altın satılır

Bilmeyenler için bakır katılır

Gizli hazineler ayan olmalı

 

 

Gizli hazineler insanda ayan

Cafer, gaflette uyuma uyan

Ecelin gelince hiç verme zaman

Ruhunda gördüğün rahman olmalı.

(3.10.1959)

 

Bu şiir ilk defa İzmir’de yayınlanan Yunus Emre Aylık Sanat Kültür ve Edebiyat Dergisi Ağustos 2001 Sayı 3 de

Seyit Dursun Doğanay tarafından yayınlandı.

Doğanay şiirin baş tarafına şu notu düşmüştür.

“Zamanın en iyi şiir yazan üstadlarındandı. Şiirlerini hece vezin tekniklerle yazardı.  Kendisinin el yazısı bir şiir Antolojisi vardı.

Yüzlerce şiiri yazılıydı. 1959 yıllarında ben Adana’da oturuyordum. Müzik aletleri imalatı yapıyordum. O sıralarda bir müddet bende misafir kaldı. Şiirlerinden çok ilham aldım. Benim gibi zamanın şairleri Aşık İbreti ve Aşık Fezai’de  Caferi Gangodan çok şeyler öğrenmişlerdir. Hepimizin üstadı sayılır.”

 

 

 

NOKSANDIR NOKSAN

 

Bu nasıl debdebe  bu nasıl haşmet

Haram lokmaları sanarsın kısmet

Herkesi tehditle aldığın rüşvet

Çok yemişin karnın şişmandır şişman

 

Arabul kamili merdin merdini

Kem gözle gözetme   insan ferdini

Namert olanlara deme derdini

Alana nasihat dermandır derman

 

İnsanı kamildir kamile kanan

Ettiğin hatalara pişman olursan

Hakka inanmazsan delilin şeytan

Böylesi tanrıya düşmandır düşman

 

Kendini beğenip eli kem etme

Nemrutun süreğin yoluna gitme

Adam ol kimsenin gönlün incitme

.Buna hak selamı burhandır burhan

 

……..

Dostluk nasihatını özünde sakla………

Herkesi kandırma yalancı sözle

Yalancı olanlar pişmandır pişman

 

 

 

Dostuna sadık ol sıtkıla candan

Alış,koru…kendin selden tufandan

Bir gün tartılacaksın ulu divandan

Seni kurtaracak imandır iman

 

 

İki yüzlülükle olma muraip

Okun menzil almaz kırıktır yayı

Kül üstüne yapma yurdu yuvayı.

Temeli  çürüktür virandır viran

 

Bu nasıl debdebe bu nasıl haşmet

Haram lokmaları  sanarsın kısmet

Herkesi korkutup aldığın rüşvet

Çok yemişin karnın şişmandır şişman

 

Cafer kuru laflar durmaz söylersin

Katreyi geçmeden umman boylarsın

Elin ayıbını görüp neylersin

Halbuki her halin noksandır noksan

 

 

SEN İMDAT EYLE

 

Muhammed Mustafa hatmi nübuvet

Medet car günüdür sen imdat eyle

Aliyel Murteza sırrı hakikat

Medet car günüdür sen imdat eyle

 

Hatice ,fatime cevheri yekta

Hasanla  Hüseyin fatihi lüca

Haki payi Zeynele ederim rica

Medet car günüdür sen imdat eyle

 

Dergahı Bakır’a yüzümü sürem

Seferi Cafer’e serimi verem

Kazım’la Rıza’ya halimi söyleyem

Medet car günüdür sen imdat eyle

 

Taki müminlere suçlu tenakır

Naki dergahında yüzüm karadır

Gece gündüz işim gücüm günahtır

Medet car günüdür sen imdat eyle

 

Edüler elinde halim perişan

Ağlar gönül gözle cümle müminen

Zuhur eyle tez gel Mehdiyi zaman

Medet car günüdür sen imdat eyle

 

Cafer riyakarlık seni eritir

Bu gaflet uykusu seni çürütür

Masumları çağır gayet yeridir

Medet car günüdür sen imdat eyle.

 

 

Cafer Tan  misafirperverdi,evde o gün misafiri yoksa köyün giriş çıkış yollarına bakardı acaba bir misafir gelir mi diye.

Hangi tarihte misafir olduğu bilinmeyen Kayseri’den A.Şevki Özbek  dönüşte bir mektup gönderir.

 

 

 

 

 

21.10.1963

                                                            Kayseri

  Pek Muhterem

  İnsanı Kâmil

  Hazret-i Caferî kadar aziz efendim.

 

Misafir perverliğiniz, olgunluğunuz, Aç olan karnımızı, gönlümüzü,kulağımızı,Ruhumuzu doyurdu.

Hamlara misal gösterebileceğim yüce insan. Sağ olun. Var olun. Size teşekkürlerimi arz ederim.

Size gazeteden kestiğim bir kısım notlar gönderiyorum sizin için sakladım.

 

Beğeneceğinizi düşünerek seviniyorum. Mübarek ellerinizden öpmeme müsaadenizi istirham eder,mahsus sevgilerinize sığınmağı diler,uzun ömrünüz için dua ederim.

                                                       (imza)

                                              A.Şevki Özbek

 

 

 

 

 

En büyük özelliği gezmek,dostlar edinmek,bildiklerini dostlarıyla paylaşmak ve onlardan da güzel ve anlamlı konularda bilgi sahibi olmaktı.

Gittiği Eskişehir’de edindiği bir dostu bayram kartı gönderir.

 

 

Çok muhterem Amuca bey,

Bayramınızı tebrik eder.

Hayırlı ve uzun ömürler diler sevgi dolu saygılarımı sunar iki kıymetli ellerinizde hürmetle öper Hikmet dolu lütfunuzu rica ederim efendim. 21.4.1964 (imza)

             Veli Şanlı

         Belediye Otobüs İşletmesi

         Evrak Tevzii Memuru    Eskişehir

Sayın Cafer Tan

İncemağara köyü

Sarız / Kayseri

 

Esaslarına, aralarındaki görüş farklarına, tasavvuf’un doğuş ve etkenlerine, Tarikatların kuruluş ve çeşitlerine özelliklede, Alevi-Bektaşiliğin derece, prensip, ilkelerine, Aynül Cemlere, Düşkünler  meydanına, Nasip almalara, Kızılbaşlığın anlamına, Yavuz selim olayının bilinmeyen yönüne, Alevi-Bektaşiliğin, edebiyat, sanat, müzik, nükte, ekonomik yönündeki eserlerine, Devlet kuruluş ve kurtuluş savaşındaki eylemlerine belgesel olarak yer  vermiş bulunuyoruz.

Kitabımızın ….olumsuz eleştirilerinizi tarafımıza ve olumlu olanlarını da dostlarınıza yapmanız dileğimizdir. Bu nedenle,bu çabamızdan ötürü, “Hizmetiniz kabul ola diyen ile yine kitabın tanıtım ve yayımında yardımını esirgemeyenden,Hak-Erenler razı ola…” Saygılarımızla 24.11.1975

Av.Hasan Gülşan

 

 

Muhterem Ağabey Cafer

Çoktandır ki sizden haber alamadığımız için üzgünüz Tahminen Ekim 1974 senesinde Dilber ablaya gittiğimizde seni sorduğumuzda dediler iyidir ve Elazığ’a gideceğinizi söylediler. Gelen köylülerde sorduğumda yok gelmedi diyorlar ?

Sizler nasılsınız iyimisiniz iyi olmanızı Tanrıdan dileriz Bizler ise orta halli iyiyiz. Çünkü kızın Hayriye yine ameliyat oldu ölümlerden kurtuldu. Allah sonunu iyi etsin

Sizlerin sıhhat haberinizi beklerken ailece size Zeki bey gile selam eder,hürmetlerimizi sunarız. Küçüklerinde gözlerinden öperiz.

Cümlenize güneş ışığı kadar sağlıklar dileriz. 4.4.975

Ağa Tan

(imza)

 

 

Cafer  Tan,yazın genelde köyde kalırdı. Birçok bölgeden insanlar ziyarete gelirlerdi. Misafirlerini büyük odada ağırlar ve kendisi kapıya yakın yerde otururdu. Geleneklere göre misafirler evin başköşe denilen yerinde etkinliği yada itibarı açısından büyükten küçüğe göre sıralanarak otururlardı. Kendisi bizzat hizmet etmekten hoşlanırdı.

Yanında çalıştırdığı yardımcıları olmasına rağmen büyük küçük demeden konuklarını kendisi karşılar,çay kahve ikramlarını kendisi yapardı.

Evinin yanında kayaların arasından çıkan suyun gözünü taşları kırarak mağara haline getirmişti. Yirmi otuz kadar insanın oturabileceği kadar genişlikteki mağaranın iki köşesinden su adeta fışkırıyordu.

Suyun gözünde sürekli birkaç rakı olurdu. Konuklarına ikram etmek içindi.

Arada bir yalnız olduğu vakit bir duble rakı içerdi ama asla fazla içmezdi.

Rakısının yanında cacık eksik olmazdı.

Uzunca süre sigara içmişti ama kaybettiği kehribar yapısı sigara ağızlığı kaybolunca sigarayı bırakmıştı.

Aradan yirmi yıl geçtikten sonra misafiri olan bir posta memurunun (PTT ci)   elinde kendi sigara ağızlığını görünce tanır ve sonuçta misafir elindeki ağızlığın Cafer babaya ait olduğunu itiraf eder ve teslim eder. O günden sonra Cafer baba yeniden sigara içmeye başlar ama günde üç beş  kadar içeri.

 

Yazın genelde suyun başında otururdu. Mağaranın önünü çiçeklerle donatmıştı. Yerlere çayır ekmiş ve mağaraya  ayrı bir güzellik vermişti.

 

 

 

Yazın köyde iyi zaman geçirirdi ama sonbahar yaklaşınca seyahat hazırlığı başlardı.

Fazlalık olan ot,saman,buğdaylarla,erkek sığır ve koyunlar satılırdı. Elde edilen paranın büyük bir kısmını alır ve köyden ayrıldığı zaman bazen aylar sürerdi geri dönmesi. Büyük oğlu Süleyman,Sarız’da  Maliyede çalışırdı.

Cafer baba gezer dolaşır,gittiği yerde kimse ona para harcatmazdı ama o gördüğü ihtiyaç sahibi yoksullara yardım ederdi. Ne zaman ki parası azalır o vakit oğluna telgraf gönderirdi. Aşağıdaki adrese para gönderin. O tarihlerde telefon son derece kısıtlı olduğu için kimse telefonla görüşme ile uğraşmaz telgraf gönderirlerdi.

Para gönderildikten birkaç gün sonra Cafer baba elinde çantası ile köye dönerdi. Gittiği yerlerden kolay kolay hediye kabul etmediği için çantasında elbiselerden başka bir şey bulunmazdı.

 

Öyle zamanlar oldu ki köyden Kayseri’ye gider ve oradan K.Maraş’a giderken köyün önünden geçer. Cafer baba köyün önünden geçerken köyden tarafa bakmadan geçer diye espri yaparlardı.

 

Cafer baba ülkenin her tarafını gezerdi ama sıkça gittiği yerlerin başında eski vatanı Dersim olurdu,sonra da Adana’nın Kozan,Kadirli ve Ceyhan ilçeleri ile köyleri gelirdi.

Kozan ilçesi Faydalı köyünde Kadiri Tarikatının önde gelen isimlerinden Hacı Ahmet Dağlı ile tanışır. Günler hatta haftalarca Hacı Ahmet Dağlı’da misafir kalır,gece sabahlara kadar sohbetler sürerdi. Sohbetlere sadece erkekler değil kadınlar,genç kızlarda gelir dinlerlerdi. Aradan geçen birkaç yıldan sonra Faydalı’lı  Hacı Ahmet Dağlı Kadiri tarikatından ayrılmış ve bütün ailesi ile birlikte Aleviliği seçmişti. Aynı köyden birkaç aile de aynı tercihi yapanlardandı.

 

Cafer baba bir gün Kadirliden  yola çıkmış ve Kozan ilçesine bağlı Bulduklu köyüne gitmek üzere o günkü şartlarla köye yakın bir yerde araçtan inerek köye gidecek araç beklemekteyken  Bulduklu köyünden Ahmet efendi at arabası ile oradan geçer. Cafer baba el kaldırmasına rağmen durmaz ama az sonra pişman olur. Bu bölgede pala bıyıklı,eli yüzü,kıyafeti temiz birisi olmaz bu mutlaka yabancı diyerek dururu ve Cafer babaya seslenir. Arabasına alır ve birlikte yola koyulurlar. Yolda sohbet başlar ve Ahmet efendi köye geldiğinde Cafer babayı zorlayarak evine götürür. Birkaç gün evinde ağırladıktan sonra civar köylere götürmek üzere kendisini görevli sayar.

Komşuların esprilerine rağmen günlerce Cafer baba ile birlikte gezer,dolaşır ve ondan çok güzel bilgiler edinir ve birgün kalkar çocuklarını çağırır .

Bundan böyle Tarikattan da,Sünnilikten de, vazgeçtim tıpkı Hacı Ahmet Dağlı gibi Alevi oldum. Sizleri  zorlamıyorum ama biraz kafanızı çullanın ve yerinizi belirleyin der.

 

Kozan ilçesinin Büyük Mantaş köyünde Cafer ağa diye bir insanla dost olur. Zaman içerisinde Cafer Ağa da tıpkı diğerleri gibi Alevi olduğunu herkesle paylaşır. Cafer ağa eşi Ayşe (Anşa bacı) ile kozana yerleşirler. Sürekli ilişkiler devam eder ve Cafer ağanın eşi Ayşe (Anşa) bacı ile kardeşlik olurlar. Cafer baba Ayşe bacıyı da Cafer ağayı da çok sever ve onları kolay kolay ihmal etmezdi.

Birgün sabah erkenden kalkar ve eşi Veyve’ye (Zeynep yada eski adı ile Varter) e  bu gece ciddi bir rüya gördüğünü ve Anşa bacının başında bir iş olduğu kaygısına düşer. Hemen hazırlanır ve yola koyulur. Yolda Sarız yada Kayseri’den gelen araçlarla Kozan’a gitmesi gerekir.

 

Oğlu Zeki buna izin vermez,

“sen artık yaşlısın,yola gidemezsin” diye zorlar ama Cafer baba bunu dinlemez. Yinede Zeki ilk otobüse babasını bindirmez, bunu anlayan Cafer baba başka bir yol bularak gelen ilk kamyonla Kozan’a yola çıkar. Kozan girişinde Saimbeyli caddesinde Liseye gitmeden yolda iner ve doğru Anşa bacının yanına. Birde ne görsün Anşa bacının eşi çok muhterem Cafer ağa hakka yürümüş. Cenaze yıkanmış ve tabuta yerleştirirlerken yetişmiş.

 

Cenazenin yüzünü açtırmış onun kulağına bir şeyler söylemiş ve gözyaşları Cafer ağanın kefeninin üzerine dökülmeye başlamış.

Cafer baba oğlu Zeki’ye o vakit çok kızmış.

“şayet engel olmasaydı ben gelir yetişir ve Cafer ağayı ellerimle yıkayarak yolcu ederdim ama Zeki buna izin vermedi” diye  üzüntüsünü oradakilerle paylaşmış.

 

 

ŞİMDİ  EHLİ İRFAN

 

Çekmiş ehli irfan kaşesin vahdettedir şimdi

Çeküptür hırkasını başa cemi halvettedir şimdi

Ol kim ki Allaha meylü sanırlar muziri mikrop

Bakan yoktur külli insan uzlettedir şimdi

 

Müslümanım diyenler mutlaka menfuri alemdir

Düşüp girdabi efkara gamu mihnettedir şimdi

Yılan görmüş gibi kaçar herkes erbabı namustan

Hayasızlar güruhu makbulü rağbettedir şimdi

 

Hakirdir zümre’i dan’a koyun gütmeye inanmazlar

Azizdir cümle nadan mensubu rifattadır şimdi

Kemalet cevheri bir pula değmez la nezir olsa

Cehalet boncuğu pek muteber kıymettedir şimdi

 

Bozulmuş asiyab’ı istikamet dönmeden durmuş

Döne dursun dolaplar vadi’i sirkattedir şimdi

Ehli hak kemalden doğru sözlere tövbeler etmiş

Yalan söylemekten biri birin sebketmektedir şimdi

 

Tamamen iş kaydı ehlinden naehle mevdudur

Bu vahşet dehşetinden arzı felek hayrettedir şimdi

Kazara geçse ser kare eğer zül iktidar bizzat

Anında millet aleyhine gayrettedir şimdi.

 

 

Maazallah huda hıfz eylesin anı ufulünden

Ziya’i şerri Ahmet günbegün killettedir şimdi

Sana müjde acayip bir define çıktı meydana

Tükenmez bir hazine kise’i millettedir şimdi

 

Bu Millet bahrine düşmüş gözünü açmaz

Özünden bi haberdir alemi işarettedir şimdi

Teşekkür lafzı tey oldu ne yapsan hoş görür erler

Ricalden yok  ruculiyet hüküm avrettedir şimdi

 

Güzel olmak için hanımına baylar arar boya pudra

Beğensin malını herkes diye firkattedir şimdi

Libasın süslüsünü bulmak için hanımına laik

Döner durmaz kılıbıklar külfettedir şimdi

 

Zamanedir zamane her ne yapsan aybı cümrü olmaz

Bi perva keyfinin icrasına cürettedir şimdi

Ricalın çıktı destinde  tahakküm eylemek güçtür

Hilafı şeyhi kanunun fiiline ruhsattadır şimdi

 

 

Çıkarlar çarşıya çıplak beyaz gerdan açık

Memuşlar el ederler erleri davettedir şimdi

Edep gitti haya gitti rezalet aldı alem

Bozuldu halkın ahlakı köpek ahlaktadır şimdi

 

Delalet sardı dünyayı çeken yok kaydı akbayı

Helal bilmez haram demez gözü fırsattadır şimdi

Edilmez bahs esaletten sorulmaz asla meşhepten

Bütün izzetle hürmet sahibi servettedir şimdi

 

Düşerler itibardan dem vuranlar ırzı namustan

Hayanın perdesini yırtan güzel hürmettedir şimdi

Eğer evliyalar olsa yüzüne kimseler bakmaz

Hamamda dellah olsa tazeler şöhrettedir şimdi

 

Okunmaz bir fakirin arzuhali alınmaz kaleme

Gömülmüş hakkı mazlumun ziri zülmettedir şimdi

Eğerler,hem bükerler istediği semte kanunu

Bükülmez bir bilek kalmış oda rüşvettedir şimdi.

 

 

Vezirler hükmü hakimler tamamen kendi fikrine

Kazanmak bu davayı cepteki kuvvettedir şimdi

Müderris ezber etmiş sade celbi menfaat desin

Unutmuş emri nehyi huriye gaflettedir şimdi

 

Bezetmiş zahirin durmaz vurur dem zühdü takvadan

Mudilli nas alan şeyhler kati’i kasvettedir şimdi

Yazar kıl karl ile fetva çekilmez nasi idlalden

Şeriat mahvına müftüler hizmettedir şimdi

 

Koyup torbaya imanı asa koymuş bütün esnaf

Helali yok haram mal cemine dikkattedir şimdi

Cafer bunca olanlara firkattedir şimdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Bu eser Sarız İncemağara köyünden İsmail Ağa mahdumu Merhum Cafer Tan tarafından ben acizaneye hatıra edilmiş idi. Bende şimdi torunu Abbas Tan’a dedesinin bu kelamını kendisine hediye ediyorum.

Hozatlı Sarı Saltık evlatlarından

Ahmet Yurt Dede

24.10.2010

imza

 

Not : Bu yazı Ahmet Yurt dedenin kendi el yazısı ile kaleme alınmıştır)

 

 

 

 

 

 

 

 

Cafer baba yaşamı boyunca hep iyilikten,güzellikten bahseder kötülük yapanlara da iyilik yapın derdi.

Köyde birçoklarının bahçesinde meyve ağaçları vardı ama Cafer babanın bahçesindeki Elma ağaçlarının tadı bir başka idi.

Bir gece Cafer dede bahçeleri dolaşırken bakar ki bir insan Cafer babanın bahçe duvarının içeriye girmek için duvara tırmanıyor ama bir türlü çıkamıyor.

Cafer baba sessizce yaklaşır ve arkasından destek vererek duvarın üzerine çıkmasını sağlar.

Yumuşak ve hoşgörülü bir eda ile

“oğul,aşağıdaki çatal ağacın elmaları iyidir. Diğerleri ile uğraşma git istediğin kadar ondan al…” der.

Bahçeye giren hırsız bu sesten  Cafer baba olduğunu anlar ve duvardan bahçeye atladığında otların arasına yüz üstü yarat ve çok da utanır.

Bu olayı Cafer baba değil,bahçeye giren anlatırdı.

 

 

 

 

Ovacık’lı Hasan Hayri Şanlı (dede) kendi dedesinden Cafer Tan ile ilgili dinlediği bir anıyı şöyle anlattı.

 

Çukurovada bir ilçede Cafer baba müftü ile derin bir sohbete girerler. Bir çok soruya müftü cevap veremeyince  sorar ; Cafer efendi mektep medrese (eğitim) gördün mü?

Hayır eğitim görmedim deyince müftü efendi masanın üzerindeki kağıda;

“Çüş”  diye yazmış. Bunu gören Cafer baba kalemi ve kağıdı Müftünün elinden alarak kağıt üzerine ;

“Çüş oğlu çüş,Muhammed Mustafa da mektep yüzü görmedi” yazmış. Bunun üzerine müftü ayağa kalkarak söyleyecek sözünün kalmadığı belirtip oradan ayrılmış

 

Hasan Hayri Şanlı dede, Cafer babanın Kumru adlı kitabı şiir şekline düzenlemeye çalıştığını ancak ömrünün vefa etmediğini söylemektedir.

 

Yaşamının son yıllarını Sarız İncemağara köyündeki evinde geçirdi. Gözleri çok iyi görmemesine rağmen kitap okumayı hiç ihmal etmedi ve 30.10.1978 tarihinde hakka yürüdü.