Cafer Tan Kimdir?
Yaşadıklarıyla ve şiirleriyle yaşadığı dönemde ve daha sonraki yıllarda isminden sıkça bahsedilen CAFER TAN gerçek anlamda bir halk adamıydı.
Yaşamını oldukça güzel anılarıyla süslemesini bilmiştir.
1891 Yılında Tunceli İli Hozat ilçesi Karaca Köyünde dünyaya geldi. Karabalılılar (Karabali) aşiretindendir.
Dımıliler iki kola ayrılırlar .Zazalar ve Dümbeliler.Zazalar : Dersimliler ve Şeyh Hasanlılar olmak üzere iki ayrı koldan dağılmışlardır.
Şeyh Hasanlılar 12 Aşiret yada Uşak olarak ayrılırlar. Bunlar1.Karabalılılar veya
Karabal uşağı,
2.Abasanlar
3.Ferat Uşağı
4.Bahtiyar uşağı……
Karabal Aşiretinin babası olan Karabal’ın 6 oğlu vardır.
1.Hüsenan.
2.Şarikan.
3.Mamikan (Mahmut).
4.Gedikan.
5.Gekke.
6.Şahhüseyin.
Mamikan’ın 3 oğlundan I. Gekke (Hozat ilçesi Tavuk köyünde) II. Mikail (Hozat İlçesi Ağveren,Bezaut köylerine) III. Ali (Hozat’ın Bezaut,Karsel,Ziyal köylerine) yerleşmişlerdir.
Mikail’in tek oğlu Yusuf’tur. Yusuf’un dört oğlu vardır.1.Murtaza 2.Süleyman 3.Telo 4.Mehmet.
Murtaza’nın 5 oğlundan, 1.Gangozade İsmail Efendi 2.Hasan Hayri Kangotan3.Efendi 4.Mahmut Konan 5.Ali.
Gangozade İsmail Efendinin 4 erkek ve 3 kız çocukları var.
1. Ahmet Ramiz Tan (1884-1.6.1928)
2. Kahraman Tan (1306-28.2.1969)
3. Ali Niyazi Kangotan
4. Cafer Tan (1891-30.10.1978)
5. Safiye Akbulut (1306-..)
6. Hane Yoleri (1310-..)
7. Şahriban Yiğit. (1312-…)
Gangozade İsmail Efendi ailevi nedenlerle Dersim’den ayrılarak Kayseri,Sarız,İncemağara Köyüne 1908 tarihinde yerleşmiştir.Cafer Tan 87 yıllık yaşamına bir çok şeyler sığdırmıştır. Aileden gelen okuma alışkanlığını en iyi şekilde değerlendirmiştir.Alevi-Bektaşi öğretisini ailesinden ve Alevi dedelerden dinleyerek ve yaşayarak öğrenmiştir.Annesi Derviş Cemal ocağındandır. Muhakkak anne tarafının bu öğretiye ayrı katkısı olmuştur.
Yaşamı boyunca hoşgörüyü,insan sevgisini elden bırakmamıştır. Yaşadıklarını ve duygularını şiirlerinde açık bir dille anlatmıştır. Şiirlerinin tamamına yakını Hak,Muhammed, Ali, Hasan ,Hüseyin ve Hacı Bektaş-i Veli üzerinedir.30.10.1978 yılında İncemağara Köyünde hayata gözlerini yuman Cafer Tan’dan dönemin halk şairlerinden bilim adamlarına kadar birçokları ziyaret etmiş ve yararlanmışlardır.Bunlardan örnekler verecek olur isek;Davut Sulari,Mahsuni,Aşık Veysel,Aşık Daimi, Can Yücel,Yaşar Kemal ve daha birçokları.
İki yıl okul eğitimi almasına rağmen orta yaşlarında ve kendi imkanlarıyla İngilizce ve Almanya yı ihtiyacını karşılayacak kadar öğrenmişti.
Arapça,Farsça ve Kürtçenini yurtiçi ve yurtdışındaki lehçelerini çok iyi kullanmasını bilen birisiydi.
Çok okumayı ve çok gezmeyi severdi. Çocukları ona Cafer diye hitabederdi. Baba dedirtmezdi ve ismiyle çağırılmasından da çok hoşlanırdı ama kendisi kimseye sadece ismiyle hitabetmezdi.
Mezarının bulunduğu İncemağara Köyünde Oğulları Süleyman Tan, Nuri Gango Tan ve Torunu Naci Tan ikamet etmektedirler.
CAFER TAN
(Cafer-i Gango)
( 1891-30.10.1978)
Hazırlayan : ABBAS TAN
2013
e-mail : tanabba@gmail.com
Merhaba,
İnsanlar birçok konuda bildiklerini, düşüncelerini yazabilir hatta yorumlar da yapabilir ama bir yakını olunca hele toplumda kabul görmüş, kanaat önderi olarak bilinen birisi olunca gerçekten yazmak çok zor.
Dedem Cafer Tan ile kırk yıla yakın birlikte yaşadık. Çocukluğum yanlarında geçti, ne yazık ki dedemden yeterince yararlanmayı bilemedik. Bulunduğumuz birçok toplantılarda o dedenin evladı olarak sorulan sorular karşısında zorlandığımız dönemler çok olmuştu.
Bununla birlikte şartların zorlamasıyla bazı konularda bilgi edinme zorunluluğu da doğmuş oldu.
Bugün bir şeyler öğrenebildiysem Cafer dedenin torunu olmama bağlıyorum.
Her şeye rağmen yaşayan insan hazinesinden yeterince yararlanamadan ondan ayrıldık.
Aramızdan ayrılışının otuz beşinci yılında onu anmak üzere bir araya gelen dost ve akrabalara Cafer dedem ile ilgili bazı bilgileri sunmanın mutluluğu ile düşüncelerimi kaleme almış bulunuyorum.
Işığı bol olsun, devri daim olsun.10.08.2013
Abbas TAN
CAFER TAN
1891 Yılında Tunceli İli Hozat ilçesi Karaca Köyünde dünyaya geldi. Karabalılılar (Karabali) aşiretinden Gangozade İsmail Ağanın oğludur.
Gangozade İsmail Efendi ailevi nedenlerle 1904 yılında Dersim’den ayrılarak Kayseri Sarız, İncemağara Köyüne 1908 tarihinde yerleşmiştir.
Çocuklarının eğitimine önem veren İsmail ağa son derece farklı bir bölgede farklı bir kültürün içerisinde kendisini kabul ettirebilmenin de mücadelesini vermiştir.
Oğlu Cafer Tan 87 yıllık yaşamına birçok şeyler sığdırmıştır. Aileden gelen okuma alışkanlığını en iyi şekilde değerlendirmiştir.
Alevi-Bektaşi öğretisini ailesinden ve Alevi dedelerden dinleyerek ve yaşayarak öğrenmiştir.
Annesi Derviş Cemal ocağındandır. Muhakkak anne tarafının bu öğretiye ayrı katkısı olmuştur.
Yaşamı boyunca hoşgörüyü, insan sevgisini elden bırakmamıştır. Yaşadıklarını ve duygularını şiirlerinde açık bir dille anlatmıştır. Şiirlerinin tamamına yakını Hakk, Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin ve Hacı Bektaş-i Veli üzerin iken son dönemlerinde Doğa ve insan eksenli şiirler okumaya başlamıştır.
30.10.1978 yılında İncemağara Köyünde hayata gözlerini yuman Cafer Tan’dan dönemin halk şairlerinden bilim adamlarına kadar birçokları ziyaret etmiş ve yararlanmışlardır.
Bunlardan örnekler verecek olur isek;
Davut Sulari, Mahsuni, Osman Dağlı, Aşık Veysel, Aşık Daimi, Can Yücel,
Bugün hayatta olan İki oğlundan en küçüğü Nuri Gango Tan Baba ocağında oturmaktadır. Büyük oğlu Süleymen Tan’ın (İlhami) mahlasıyla şiirler vardır.
Cafer Tan halk arasında Caferi Gango yâda Gangozade Cafer Efendi olarak da tanınırdı ama şiirlerini genelde Cafer Mahlasıyla yazardı, arada bir Cafer Tan mahlasını da kullandığı olmuştur.
Çocukluğu döneminde babası İsmail ağa Hozat’ta bir okul yaptırmış, çocukları ve yakınlarını bu okulda eğitmiştir.
Bölgenin tanınmış eğitimcilerini Ağzunik köyüne getirterek çocuklarını tam anlamıyla eğitim almasını sağlarken bölgedeki zeki çocukların da eğitim almalarına imkân sağlamıştır.
Bu okulda eğitim verenlerin başında Dersimli Baytar Nuri (Nuri Dersimli)nin babası Mıllo İbrahim gelmektedir.
Sonraki süreçte Karaca köyüne yerleşen İsmail ağa aynı duygularla bu köyde de hizmete devam etmiştir.
Gangozade İsmail Ağa, başta kardeşi Hasan Hayri Kango,Yusuf Cemil,olmak üzere oğulları Ahmet Ramiz Tan,Ali Niyazi Kangotan,Kahraman Tan,Cafer Tan ve diğer yakınlarının bu okuldan sonra da eğitimlerini sürdürmesi konusunda büyük çabalar harcamıştır.
Hasan Hayri, Ahmet Ramiz, Ali Niyazi,Yusuf Cemil daha sonra askeri okula giderek eğitimlerini tamamlamışlar ve her biri kendi alanlarında ün salmışlardır.
Hasan Hayri ve Ahmet Ramiz Cumhuriyetin kurucuları arasında yer alarak amca yeğen birinci dönem Dersim Milletvekilliği görevlerinde de bulunmuşlardır.
Eğitimini yarıda bırakan Cafer Tan, tasavvufi çalışmalara ağırlık vermiştir.
Hozat Ağzunik köyünden Karaca köyüne taşınan İsmail Ağa Dersimden ayrıldıktan sonra Kayseri Sarız İncemağara köyüne yerleşmesiyle Cafer Tan bölgede bulunan birçok din adamları ile görüşmeye başlamış.
Kayseri’de dokuz Osmanlar tabir edilen bir cemaatle temaslarını sıklaştırmış bu cemaate girmemesine rağmen o cemaatin Alevi inancına daha da yakınlık sağlamasında büyük katkıları olmuştur.
Çalışmalarını Kayseri dışında Adana, Kadirli, Kozan, Ceyhan’da sürdürmüş. Özellikle Kadirli ve Kozan bölgesinde birçok aile Cafer Tan’ın yaşamından ve söylemlerinden etkilenerek Aleviliği benimsemişlerdir.
Alevilikte özellikle Hacı Bektaş Veli öğretisinde var olan Dört Kapı Kırık Makam anlayışını son derece titizlikle incelemiş ve bu konuda şiirleriyle de düşüncelerini halkla paylaşmıştır.
Hoşgörü sahibi olan Cafer Tan, şirin bir köy olan İncemağara köyüne yerleştiğinde bu köyde yaşayan birkaç aile vardı.
O günün şartlarına göre bu ailelerle bir arada yaşamak son dere zor olmalıydı. Başta babası İsmail ağa olmak üzere tüm aile komşuluk ilişkilerini çok iyi sürdürmeye kararlıydılar. Başlangıçta zorlanmalarına rağmen komşuluk ilişkilerini yumuşatmayı başarmışlar.
İsmail Ağanın hakka yürümesinden ve kardeşlerinin bir kısmının asker olarak dışarıda olmalarından kayaklı sorumluluk hatta aile reisliği Cafer Tan’a yüklenince bu sorumluluğu hoşgörü içerisinde sürdürme kararından asla vaz geçmemiştir.
Köydeki cahil bir insanın sürekli tacizde bulunması sonunda
SABIR
Sabrı tahammül et derdi devaya
Erbabı kemalin halıdır sabır
Sabırlı erişir menzil alaya
Kudreti arıdır varıdır sabır.
Muhammed sabırla kurdu bu dini
Aradan kaldırdı kibirle kini
Ali’den nüş etti ilm ile dini
Cennet kapısının dilidir sabır.
Sabır eden daim murada erdi
Sabreden dostum cüdasın buldu
Sabırlı muhabbet şehrine girdi
Hayat bahçesinin gülüdür sabır.
Sabreden her müşkülü hal eder
Sabreden selamet şehrine girer
Sabırla aşkını hep tahrik eder
Kudret cevherinin varıdır sabır.
Sabır her kada belaya kalkandır
Sabırlı Mısırda sultandır
Sabırlının piri Şahı Merdandır
Enbiya evliya piridir sabır.
Sabırlıya olur Hakkın ihsanı
Sabırdır Fatımanın şeref nişanı
Eyûp sabırla buldu cananı
Güzellerin erkânı yoludur sabır.
Sabırdır kamalın güruhu naci
Sabırlı gönüllere eder mihracı
Sabra tahammül zehirden acı
Tanrının en makbul kuludur sabır
Sabreyle Cafer, eyle münacaat
Açıktır sabırlıya dergâhı hacat
Muhammed sabırlıya eder şefaat
Her insana layık velidir sabır.
Şiiriyle sabretmenin ne derece zor olduğunu söylemiştir.
Yaşadığı olaylar karşısında düşüncelerini şiire dökmesini bilen birisi olarak haksızlığı karşı da sesini yükseltmesini bilen birisi idi.
ZARI FİGANI
Bakın ey kardeşler siz bu zamanda
Haksızlar sürüyor demi devranı
Kimse baki kalmaz fani cihanda
Haksızın okunur bir gün fermanı
Kimi birbirine kuyular kazar
Doğru komşusuna hileler düzer
Yaptığı hileden utanıp gezer
Kendine dar etmiş geniş cihanı
Fukara komşuya korkular verir
Dediği olmazsa çok kusur görür
Adını artırıp şerrini sürer
Kalmamış kalbinde iman nişanı
Vaktiyle haksız yollara sapmış
Karısın bırakıp yad güzel öpmüş
Rüşvet lezzetiyle paraya tapmış
Sebepsiz akıtmış çok fakir kanı
Yüzünü görenler sanır bir adam
Kalıp kıyafeti sanki bir hatem
Elinden fakirler hep olmuş verem
Takılmış boynuna tohtu şeytanı
Ne kadar güçlüysen gel haddini bil
Rızkına gani ol etme gali kıl
Tanrı kendisidir mecnuna vekil
Dokunur mazlumun sonra ziyanı
Vaktiyle yaklaştı icraat olu
Herkes ettiğinin mahsulün alır
Kemalsiz olanlar kemlikle ölür
Sürünür cehennemde kavrulur canı
Hakkın emirleri sana olmaz yar
Sonra darbe yersin boynuna vebal
Temelin haramdır hiç yoktur helal
Erer sana bir gün kahrı subhanı
Yeter Cafer artık sen seni gözle
Çalış gece gündüz kendin temizle
Derde derman için emcii izle
Sonra artırırsın zarı figanı
Dostlarıyla konuları sürekli tartışan ve bu tartışmalardan edindiği sonuçları da kaleme alan Cafer Tan Bölgede ismi duyulan Dallıkavak köyünden yakın dostu Büyük Haydar (Sakallı Haydar Bayrak) ile karşılıklı sohbet sırasında takıldığı bir söz üzerine bakınız onunla ilgili izlenimlerini nasıl şiirleştirmiştir.
KENDİNİ BEĞENME
Kendini beğenip ariflik satma
Arif olanların olur nişanı
Nefsine beyhude eziyet etme
Boş görme dolu bil hep cümle canı
Arif isen her şahsı sen insan sanma
Farkı temiz eyle renge aldanma
Kâmille otur kalk asla usanma
Zira kâmillerin yücedir şanı
Kâmille otur kalk kesb eyle kemal
Kamil meclisinde olmaz kili kal
Kamille olursan daim hoşhal
Kamiller artırır kalbde imanı
Sakın muraiden sıfat satandan
Karga olup bülbül gibi ötenden
Tanrı buyruğuna hile katandan
Dök öğüne yesin kuru samanı
Yüzünü görenler bir adam sanır
Zikri tevhid ile hemen sallanır
Ne Allahtan korkar nede utanır
Fakir fukaraya eder ziyanı
Menfaati için zengini över
Bu doğrudur diye döşünü döver
Bir fakir görürse ağzını eğer
Görmedim böylesi çürük imanı
Kendini met eder sel gibi coşar
Mümin kıyafetle münafık yaşar
Kendi ettiğine kendide şaşar
Daim pişman gezer hakkın düşmanı
Kibirlikten bilmez olmuş dostunu
Giyinmiştir mağrur hasut postunu
Saçı sakalıyla elde bastonu
Çıkar gökyüzüne bir gün dumanı.
Yeter Cafer artık sözü uzatma
Noksanı sende gör ele söz atma
İçeri girersen köşe gözetme
Sonra sana uğrar Nuh’un tufanı.
Haydar Bayrak (Sarız Dallıkavak köyü),Meluli (Afşin Kötüre köyü), Apseydi diye tanınan Seydi Özcan (Sarız K.Söbeçimen köyü). Ali Dumke (Akçadağ Dümüklü köyü),Halk arasında Terzi Hıdır olarak tanınan İbreti (Sarız Kırkırsak köyü) ve bu bölgede daha birçok insan “Hakikatliler” olarak kendilerini tanımlamışlar ve eğitime büyük önem verenler gurubunu oluşturmuşlardı.
Bu grubun kurucusu Sivas Kangal Mecitözü köyünden Araboğlu idi.
Seydi Özcan Alevilik ve Hakikatliler adlı yapıtında (s.15) … Apseydi, iyi bir tasavvufi terbiye verdiği oğlu Azizi yedi yaşına basar basmaz Bozhöyük’te Mulla Ali’nin yanına, ikinci yıl İncemağara’da oturan İsmail Efendinin evine gönderdi.
İsmail Efendi, köklü gelenek ve görenekleri olan ünlü bir Dersim aşiretinin reislerindendi ve dedeydi.
Aziz, hocasından okuma-yazma ile birlikte hem ailenin gelenek ve göreneklerini,hem de Şeman ailesi olarak dışladıkları Dedeliğin ne olduğunu çocukken kaynağından öğrenecek, büyüyünce de bu gözlemlerin ışığında dedelere karşı tutumunu belirleyecekti..
Aziz bu arada ev sahibi ve hocası İsmail Gangooğlu (İsmail Tan) ın oğlu Cafer ile çok iyi anlaştı. Birlikte okudular, oynadılar, eğlendiler ve dostluklarını ömür boyu sürdürdüler.
Cafer Tan (Gangooğlu) öğrenimini bitirdikten sonra şiir yazdı, Kur’anı manzum olarak Türkçe’ye tercümeye çalıştı. Cafer babanın pek çok şiiri günümüzde bestelendi.. diye yazmaktadır.
Cafer Tan ismi bölgeden de dışarı taşmaya başlamıştır. Uzaklardan İncemağara köyüne ziyaretlerde sıklaşmaya başlamıştı. Evin önünde bulunan kaynak suyun çıktığı kayayı kendi imkanlarıyla kazarak ve oyarak büyük bir mağara haline getirdi. Etrafı yeşillendirdi ve mağara şeklindeki yerde yirmi otuz kişinin oturabileceği bir alan da ortaya çıkarttı.
Yazın genelde misafirlerini burada yani suyun gözünde ağırlardı.
Hayvancılık ve tarımla da uğraştığı için evde kış yaz tereyağı ve yoğurt eksik olmazdı. O dönemlerde buzdolabı olmadığı için yoğurt, süt bozulmasın diye çeşmenin gözünde suyun içerisinde muhafaza edilirdi.
Misafirlerine ikram edeceği rakılarda bu suyun gözünde soğumaya bırakılırdı.
Ben ortaokul son sınıf öğrencisiydim. Yaz günlerinden bir gündü. Jeeple bir asker gelmişti yanında birkaç asker,sivil daha var idi. Yine çeşmenin gözünde yani mağarada oturdular ve sohbet başladı bizlerde misafirlere hizmet ediyoruz. Sonradan öğrendim ki o asker Kayseri Jandarma Alay Komutanı Zülfü Çöteli imiş.
Uzun sohbetlerden sonra Albay dedem Cafer Tan’a dönerek siz alevisiniz, Muhammedi sevmezsiniz dediğinde dedem elinde rakı kadehi ile ayağa kalkarak başladı okumaya;
YA MUHAMMED
Medet mürüvvet dedim dergahan düştüm
Ya Muhammed veladetin aşkına
Aşkın ateşiyle yandım tutuştum
Ya Muhammed mübüvvetin aşkına
Senin gül cemalin yarama merhem
Alem düşmen olsa hiç çekmezem gam
Senden ayrılırsam ben kime gidem
Ya Muhammed mürüvvetin aşkına
Günahkar asiyim çoktur noksanım
Kurtar fakirini nebi müşnanım
Senin yollarına haki yeksanım
Ya Muhammed adaletin aşkına
Mücrimim boynuma taktım urganı
Lütfeyle kapunda kul eyle beni
Olur, elbet cömertlerin ihsanı
Ya Muhammed şehavetin aşkına
El estü gününde vardır ikrarım
Dönmezem ahdımdan yoktur tekrarım
Tükenmez feryadım ahile zarım
Ya Muhammed kemaletin aşkına
Ciğerim sızlıyor gözyaşım alkan
Yalan değil sözüm sevdiğim inan
Fedadır yoluna hem baş hemde can
Ya Muhammed merhametin aşkına
Rahmeyle halime gayet zebunum
Yüz sürdüm eşiğen hemde düşkünüm
Red edersen beni kararır günüm
Ya Muhammed hidayetin aşkına
Yalvaranı kovmak düşmez şanına
Rahimsin bakmazsın kul isyanına
Kara yüzüm sürsem asi tanıma
Ya Muhammed kemaletin aşkına
Yevmi kıyamette ol sen bize yar
Vaz geçmezsem senden, olsamda berdar
Bi hakkı Fatima Haydarı kerrar
Ya Muhammed muhabbetin aşkına
Sevgi muhabbetin çıkmıyor canda
Namaz niyazımsın iki cihanda
Utandırma beni ulu divanda
Ya Muhammed hakikatin aşkına
Cafer’in haline eyleme merhamet
Sensin alemlere deryayı rahmet
Göster cemalini istemem cennet
Ya Muhammed şefaatin aşkına
Şiiri önceden hazırlamamıştı o an içinden geçtiği şekliyle okumuştu bu şiiri. Şiir bittikten sonra;
Biz Muhammedi böyle severiz, siz de Muhammedi sevdiğinizi bir söyleyin de biz dinleyelim dediğinde Albay ayağa kalkarak Cafer baba’nın yanına kadar geldi ve yanaklarından öperek teşekkür etti.
Bu tip sohbetler sürekli olurdu. Özellikle hafta sonlarında daha çok devlet memuru olanlar gelirlerdi Cafer Dedeyi dinlemek için ama kış olunca Atlarla uzaklardan gelenler olur ve günlerce kalırlardı. Cafer dedeyi dinlemek oldukça zordu. O odasında misafirleri ağırlarken kapıya çok yakın bir yerde kendi özel bir minderi var idi orada otururdu.
Kendi odasında da olsa başka yerlerde de olsa sohbet başladığında nasıl oturur ise öyle kalkardı. Saatler süren sohbetlerde yer değiştirmek yada yerinden oynamak karşıdaki insanın dikkatini dağıtır yada sizin kaçırdığınız bir kısım olabilir derdi. Daha açıkçası bir konuşmacıyı dinlerken sağa sola hareket etmenin karşıdakine saygısızlık anlamına geleceğini ima ederdi.
Zülfü Çöteli ile ilişkileri hiç kesilmedi, sürekli yazışırlardı.
Bir Bayram tebrik kartı Cafer Tan tarafından sürekli saklanan belgeler arasında yer aldı.
Gideceği Yer:
Sayın Cafer Tan
İncemağara Köyü Sarız / Kayseri
Yeni Yıl ve Bayramınızı kutlar hürmetlerini sunar.
Zülfü Çöteli
J.Alb.
25.12.1969 Topkapı/ İstanbul
Adana’nın Kozan ilçesinde bir cami imamı ile yaptığı sohbet sırasında tıpkı Zülfü Çöteli gibi imamda Muhammed Peygamber ile ilgili sorusu karşısında
İMANIM SENSİN
Sevginle yürekte derin yaram var
Ya Muhammed derde dermanım sensin
Senin aşkın aklım etti tarumar
Ya Muhammed darul amanım sensin
Aşkınla yanar inler sızlarım
Muhabbetin kalb evimde gizlerim
Halim sana ayan seni özlerim
Ya Muhammed canda mihmanım sensin
Kimse benim gibi çekmedi elem
Aşkınla çekerim yüzbin derdi gam
Senden başka olmaz yareme melhem
Ya Muhammed tabip lokmanım sensin
Aşkın ateşiyle yanmak güç olur
Aşıkın Maşuksuz hali nicolur
Arayanlar elbet Allahın bulur
Ya Muhammed sırrı sübhanım sensin
Neslin arzusuna çok verdim rıza
Onun için çekerim cevr ile cefa
Bihakki Fatima Ali Murteza
Ya Muhammed Rahmet Rahmanım sensin
Şahidi levleki levteki yazi
Gece gündüz ederim secde niyazi
Hasan Hüseyin’e bağışla bizi
Ya Muhammed canda cananım sensin
Ediler zanneder hep beni daşlar
Seni yalvarırlar hep Kızılbaşlar
Şefaatin diler sadık yoldaşlar
Ya Muhammed Şebhi ihsanım sensin
Atasıyla kurur derya denizler
Ediler halimi teen eder güler
Kızılbaşsın deyi dişini biler
Ya Muhammed adil Sultanım sensin
Cafer in tükenmez ah ile zari
Kanlı yaş döker gözünün pınari
Şefaatinden mahrum eyleme bari
Ya Muhammed dinim imanım sensin.
Başlangıçta şiirlerinde Muhammed Peygamberi överken ilerleyen süreçte Muhammed, Ali ikilisine ayrı bir anlam yüklemeye başlamıştır.
Daha sonraları Oniki imamlar anlatan Düvaz yazmaya başlamıştır.
ŞAHI MERDANIMIZ VAR
Halimiz ayandır Şahi levlake
Muhammed seyfi isyanımız var
Günahımız sığmaz arşu eflake
Ali gibi şahi merdanımız var
Derdimize derman emraze şifa
Şefaat kânimiz Muhammed Mustafa
Saki kevserdir Ali’yel Murtaza
İçtik dolusundan seyranımız var
Elestü bezminde biz müslümanız
Bende-i ehli beyt ehli imanız
Fatımaya kuluz hemde kurbanız
Kırklar ceminde irfanımız var
Ta ezelden bize dersiniz Kızılbaş
Seviniriz buna etmeyiz telaş
Hasan’la nuş ettik zehiri elmas
Dönmeyiz bu yoldan peymanemiz var
Ne kadar zem etseniz bize yeri var
Her cevrü cefaya olmuşuz giriftar
Belayı minnetle yüklenmiş katar
Hüseyin’e ulaşır kervanımız var
Sizin zulmünüzle ev bark viranız
Ayrılık yüzünden ciğer büryanız
Çölü sahralardan zarü giryanız
Zeynel’le soyunduk uryanımız var
Size baki kalır sanmayın bu devran
İnkar ehli-beyti ey kavmi mervan
Size kahr edecek hazreti Yezdan
Bakır gibi deryayı umanımız var
Rafazi dersiniz görmeyiz kısır
Kazaya razıyız etmeyiz futur
Yüz bin yara vursanız ederiz şükür
Cafer gibi derde dermanımız var
Musayi Kazımdan tutmuşuz etek
Rıza kapısından dileriz dilek
Taki Naki etmez asla zay emek
Hasanül Askerden fermanımız var
Sizin inkarlığınız fakının suçu
Evladı zem etmek işinizle gücü
Boynunuza iner kudret kılıcı
Mehdi sahibul devranımız var
On iki İmamla on dört masuman
Gözsüze görünmez gözlüye ayan
Bizi saklar bekler bunlar her zaman
İnandık bunlara imanımız var
Ehlibeyti sevdi hazreti suphan
Methu senalar etmiş ayetul kuran
Bunları bilmeyen değildir Müslüman
Sizin İslamlığınızdan gümanımız var
Biz tüccarız malımız emsalsiz kumaş
Gözümüz haznesi dolu kanlı yaş
Yardımcımızdır bizim alemdar Abbas
Yolunda can baş kurbanımız var
Cafer’in secdesi bizlere müdam
Sizinki duvardır ey ervahi ham
Maviye bendesi ehli küfeyi Şam
Size lanet okur lisanımız var.
HAK İLAHE İLLALLAH
Muhammed Ali’nin adı
Hak İlahe illallah
Onlardır dinin bünyadı
Hak ilahe illallah
Şahsına indi levlak
Verilen makalatı evlak
Zikredenler olur pak
Hak ilahe illallah
Gökten indirdi ayı
Sakıttı mehrile mahı
Bağışla cümle günahı
Hak İlahe illallah
Bilirim farzı sünneti
Münkir etme milleti
Fatima ananın zihneti
Hak ilaha illallah
Kararır kevri mekanı
Meyvesidir imanı
Tevhide müminanı
Hak ilahe illallah
Çoktur Cafer’in günahı
Artırır feryadı ahı
Budur mecahu tenahı
Hak ilahe illallah
Hak anlayışını ona olan aşkını dillendiren şiirlerinde yar olarak, sevgili olarak dillendirmesini de çok iyi bilen birisi idi.
YARİM İÇİN ÖLÜYORUM
Yarim için ölüyorum
Eller ne der ise desin
Sararıp da soluyorum
Herkes ne der ise desin
Yarim için pür sevdayım
Gece gündüz bengir yanım
Gözlerimden aktı kanım
Herkes ne der ise desin
Yar aldı bütün hevesim
Çıkarmaz oldum ben sesim
Çürüttüm cismi kafesim
Eller ne der ise desin
Yar bu cismimdeki candır
Hem dinim hem imanımdır
Kalbimde ki mihmanımdır
Herkes ne der ise desin
Yare benim arzu nazım
Yardır benim çalan sazım
Ayağı tozuna yüzüm
Alem ne der ise desin
Leblerinin mestesiyim
Cemaliyin hastasıyım
Yar sevmenin ustasıyım
Eller ne der ise desin
Cafer Tan sevdalı kuldur
Pahası bir paslı puldur
Ben bülbülüm yarim güldür
Herkes ne der ise desin.
Her insanın mutlaka hata yapabileceğini ancak hatadan dönmenin ne kadar zor olacağını şiirlerinde dile getirirken heşeyin çok iyi hesaplanması gerektiğini söylemektedir.
Görülen güzelliklerin kimi zaman geçici olduğunu ve insan yaşamında fazla öneminin olmadığını geçici sevdaya kapılmamak gerektiğini de farklı bir dille kaleme almıştır.
ALDANMA GÖNÜL ALDANMA
Şu dünyanın devranına
Aldanma gönül aldanma
Zilli çanlı kervanınla
Aldanma gönül aldanma
Güldürür yüze devranı
Bir gün okutur fermanı
Bulaman derde devranı
Aldanma gönül aldanma
Bilirmisin neden nesin
Bir gün kesilecek sesi
Çürür cisminle kafesi
Aldanma gönül aldanma
Gelmemişti ölüm cana
Ağla yalvar yana yana
Pirden yardım olsun sana
Aldanma gönül aldanma
Evden barktan geçeceksin
Ecel tasın içeceksin
Ne ektinse biçeceksin
Aldanma gönül aldanma
Bunu belle halini bil
Duymaz kulak,söylemez dil
Ne ettiğin bu gali kıl
Aldanma gönül aldanma
Gel kamilden sen al haber
Gel gezme böyle derbeder
Başına gelecek neler
Aldanma ahmak aldanma
Rüşvetten zinadan sakın
Çalış hakka sen ol yakın
Elde kalır malın mülkün
Aldanma gönül aldanma
Dostun hatırını yıkma
Tanrı buyruğundan çıkma
Derdini ateşe yakma
Aldanma gönül aldanma
Vaktin yakın sanma uzak
Yoluna kurmuşlar tuzak
İyi düşün feyline bak
Aldanma cahil aldanma
Cafer sözünü kısa kes
Kemalete eyle heves
Menzil almaz tama nekes
Aldanma gönül aldanma
İYİLERİN AŞKINA
Sabahlar açılsın,rahmet saçılsın
İyilerin yüzü suyu aşkına.
Yalvaralım günahımızdan geçilsin
İyilerin yüzü suyu aşkına.
…
Ya Ali sen bilirsin kulun halinden
Ayırma kimseyi doğru yolundan
Sen ver rızkımızı kudret elinden
İyilerin yüzü suyu aşkına
………
…………..
Caferin işi isyandır
Ettiklerine pişmandır.
Dileği,affı isyandır
İyilerin yüzü suyu aşkına.
Cafer Tan seyahat etmeyi sever,görülmesi gereken yerleri de mutlaka görürdü. Kayseri’deki dokuz Osmanlar denilen cemaat genelde Erciyes dağı eteklerinde bağ evlerinde otururlardı. Kayseri’ye geldiğinde bağ evlerinde ağırlandığı için Erciyes dağına da ayrı bir sempatisi vardı.
ERCİYES
Dinleyin yurttaşlar methin edeyim
Her zaman dumanlı yelli Erciyes.
Yaz gelince seyranına gidelim
Hep dağlardan ünü belli Erciyes
Yaz gelince herkes bağlara çıkar
Cümle dağlar hayran hep sana bakar
Eteğinden karlı buzlu su akar
Her renge boyanan allı Erciyes
Çevrende bahçeler ayvalı narlı
Çok yücesin başın dumanlı karlı
Sende eğlenenler hayatta kârlı
Ördeğinle turnan telli Erciyes
Kayseri’nin halkı hep meftun sana
Yüzlerin tutmuşlar Kemal’den yana
Atatürk’ümüz gibi gelmez cihana
Arıların kovanda ballı Erciyes
Bir kez yağmur yağar dolu ile kar
Dost yüzün görmeye iştiyakım var
Cafer Tan’dan kalsın sana yadigar
Sâkin gönüllerde dallı Erciyes.
Cumhuriyetin kuruluşunda ailesinin büyük katkısı olmuştu. Amcası Hasan Hayri bey Binbaşı rütbesi ile son Osmanlı Meclisi olan Meclisi Mebusan üyesi olmuştu. Cumhuriyetin kuruluş çalışmalarına katılmak üzere Meclisi Mebusan üyeliğinden istifa ederek kardeşinin oğlu Kolağası Ahmet Ramiz Beyle birlikte Dersim mebusu olarak Ankara’ya gelmişlerdi.
SEN SEFA GELDİN
Seni görmeyeli ağlar gezerim
Derdimin dermanı sen sefa geldin
Ayrılık yüzünden candan bezerim
Derdimin dermanı sen sefa geldin
Nasıl ağlamayım kaşların kara
Alyanaklar açtı bende çok yara
Yine olur senden derdime çare
Derdimin dermanı sen sefa geldin
Boyun cennetteki Tuba ağacı
İyolmaz derdimin sensin ilacı
Sensin Cafer Tan’ın başının tacı
Derdimin dermanı sen sefa geldin
FELEK
Felek sana neydi çevri hitabım
Yare hasret koydun,ağlattın beni
Zulümle kaydolmuş senin kitabın
Tiri iftirakla dağlattın beni
Göklere çıkıyor alevim ahım
Cemalin nurudur kalbe ziyahım
Aklıma düştükçe zülfi siyahın
Ah edip göz yaşım sel ettin beni
Eyyubun çektiği derdü belalar
Aşıklar maşuklar hem müptelalar
Kimseler etmemiş Cafer gibi zar
Aşkın kemendiyle bağlattın beni
Cafer Tan günlük olayları yakından takip ederken Alevi inancı ve kültürü ile ilgili çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Kuran ve diğer kutsal kitapları çok iyi incelemişti. Arapça, Farsça, kendisine yetecek kadar Almanca ve İngilizcenin yanı sıra bütün Kürtçe lehçeleri çok iyi bilmekteydi. Ana dili ise (Dersimce)idi.
Diğer dinlerle,inançlarla birlikte Alevilik arasındaki bağı çok iyi değerlendirirdi. Elbette bu çalışmalara ilk başladığı dönemlerdeki gibi düşünmüyor,araştırdıkça,yaşadıkça inancında da ciddi değişimler oluşuyordu. Alevilikteki tanrı anlayışını ve Hızır inancının diğer inançlara ve özellikle İslamiyete yakınlığını yada uzaklığını bir şiirinde şöyle dile getiriyor
HIZIR
Muhammed Ali’nin ilmi aşkına
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Yardım eyle düşkün ile şaşkına
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Muhammed’den içtin hayat abını
Musa’ya öğrettin ilmin kabını
Ali’den nur ettin aşk şarabını
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Fatıma’yı bilen Naci’dir Naci
Hasan’la Hüseyin derdin ilacı
Eşe dosta verme kederle acı
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Meçhul kaldı aşık ile dubara
Masumlar arada sefil avare
Zeynel,Bakır bizi dardan kurtara
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Ricamız Cafer’le Kazım,Rıza’dan
Sakla bekle bizi bela, kazadan
Hak cemalin göster ruz-i azadan
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Taki işsiz koyma yurdu yuvamızı
Naki kabul ede dua ricamız
Hayır(lı) gele gündüz ile gecemiz
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Hasan Askeri’nin yücedir şanı
Yurdumuza bastırmaya düşmanı
Çağıralım Mehdi sahip zamanı
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Gayet günahkarız yüzümüz kara
Şaşırdık yolumuz kaldık bi çare
Çağırınca hemen gelirsin cara
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Gafil yolcu düşer uzak yollara
Yardım eyle darda kalan kullara
Derbederiz düştük müşkül hallere
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Yardımcımız sensin tipiden yelden
Sakla,bekle bizi gedikten,belden
Cümlemizi koru tufandan selden
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Sakla bekle ordumuzu,erleri
Yurdumuz bekçisi hep askerleri
Batın,zahir,gayıp hazır pirleri
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır
Divanında karadır Cafer’in yüzü
Tutyadır gözüne ayağın tozu
Katarında kabul olsun nazı,niyazı
Yetiş carımıza Hızır ya Hızır.
Yaşamı ve yazdığı şiirler iyice incelendiğinde oldukça farklı bir yaşam ve anlayış sürdüğü ortaya çıkmaktadır.
Şiirlerin birkaçının dışında diğerlerinin yazılış tarihleri belli değil ama şiirlerin akışı birbirini tamamlar niteliktedir. İlk dönem tasavvufa bağlı,Muhammedi öven iki şiirinden sonra Oniki imamları anlatan Düvazimam şeklinde şiirini görmekteyiz.
Hızır’dan medet bekleyen şiiri ile Muhammed’den sonra Hızır’a yönelmesi ve doğrudan Alevi inanç ve öğretisini ele almaktadır.
Alevi inancı ve kültürünün özünü insan sevgisi oluşturur anlayışından asla ödün vermemiştir. Aynı zamanda dört kapı anlayışıyla insanı bütünleştirmiştir şiirinde. Ateş,Su,Hava,Toprak anlayışı onun inancının temelini oluşturmuştur. İnsanla tanrıyı şöyle bütünleştirir.
İNSAN OLMALI
Tefriki millete değil iftihar
Gayeyi emelden insan olmalı
Ademle Havadan geldik aşıklar
Muvahit insanda iman olmalı
İnsanı kamilden ayrılman sakın
Senden sana bilmiş kutsaldır hakkın
Dört kitap anlayın özünde bakın
Tevrat,Zebur,İncil,Kuran olmalı
Şeriat ilminin dört kitabı var
Hakikat ehlinin hak mihrabı var
Namazda sofunun borç harç hesabı var
Aşıkın sevdiği suphan olmalı
Aşıkın sevdiği Allah’a huzur
Aşkın kitabını aşk ehli okur
Görünen kainat aslı dört unsur
Toprak,su,hava,suzan olmalı
Kainat dört unsur bir cihan olmuş
Gizli hazineler hep beyan olmuş
Hak aşıklarına hak ayan olmuş
Marifet insanda izan olmalı.
Marifet insanda gayne bakılmaz
Hak terazisine hile yapılmaz
Sebze pazarında altın satılmaz
Mevkiine göre dükkan olmalı
Mevkiine göre dükkan açılır
Kıymeti bilene altın satılır
Bilmeyenler için bakır katılır
Gizli hazineler ayan olmalı
Gizli hazineler insanda ayan
Cafer, gaflette uyuma uyan
Ecelin gelince hiç verme zaman
Ruhunda gördüğün rahman olmalı.
(3.10.1959)
Bu şiir ilk defa İzmir’de yayınlanan Yunus Emre Aylık Sanat Kültür ve Edebiyat Dergisi Ağustos 2001 Sayı 3 de
Seyit Dursun Doğanay tarafından yayınlandı.
Doğanay şiirin baş tarafına şu notu düşmüştür.
“Zamanın en iyi şiir yazan üstadlarındandı. Şiirlerini hece vezin tekniklerle yazardı. Kendisinin el yazısı bir şiir Antolojisi vardı.
Yüzlerce şiiri yazılıydı. 1959 yıllarında ben Adana’da oturuyordum. Müzik aletleri imalatı yapıyordum. O sıralarda bir müddet bende misafir kaldı. Şiirlerinden çok ilham aldım. Benim gibi zamanın şairleri Aşık İbreti ve Aşık Fezai’de Caferi Gangodan çok şeyler öğrenmişlerdir. Hepimizin üstadı sayılır.”
NOKSANDIR NOKSAN
Bu nasıl debdebe bu nasıl haşmet
Haram lokmaları sanarsın kısmet
Herkesi tehditle aldığın rüşvet
Çok yemişin karnın şişmandır şişman
Arabul kamili merdin merdini
Kem gözle gözetme insan ferdini
Namert olanlara deme derdini
Alana nasihat dermandır derman
İnsanı kamildir kamile kanan
Ettiğin hatalara pişman olursan
Hakka inanmazsan delilin şeytan
Böylesi tanrıya düşmandır düşman
Kendini beğenip eli kem etme
Nemrutun süreğin yoluna gitme
Adam ol kimsenin gönlün incitme
.Buna hak selamı burhandır burhan
……..
Dostluk nasihatını özünde sakla………
Herkesi kandırma yalancı sözle
Yalancı olanlar pişmandır pişman
Dostuna sadık ol sıtkıla candan
Alış,koru…kendin selden tufandan
Bir gün tartılacaksın ulu divandan
Seni kurtaracak imandır iman
İki yüzlülükle olma muraip
Okun menzil almaz kırıktır yayı
Kül üstüne yapma yurdu yuvayı.
Temeli çürüktür virandır viran
Bu nasıl debdebe bu nasıl haşmet
Haram lokmaları sanarsın kısmet
Herkesi korkutup aldığın rüşvet
Çok yemişin karnın şişmandır şişman
Cafer kuru laflar durmaz söylersin
Katreyi geçmeden umman boylarsın
Elin ayıbını görüp neylersin
Halbuki her halin noksandır noksan
SEN İMDAT EYLE
Muhammed Mustafa hatmi nübuvet
Medet car günüdür sen imdat eyle
Aliyel Murteza sırrı hakikat
Medet car günüdür sen imdat eyle
Hatice ,fatime cevheri yekta
Hasanla Hüseyin fatihi lüca
Haki payi Zeynele ederim rica
Medet car günüdür sen imdat eyle
Dergahı Bakır’a yüzümü sürem
Seferi Cafer’e serimi verem
Kazım’la Rıza’ya halimi söyleyem
Medet car günüdür sen imdat eyle
Taki müminlere suçlu tenakır
Naki dergahında yüzüm karadır
Gece gündüz işim gücüm günahtır
Medet car günüdür sen imdat eyle
Edüler elinde halim perişan
Ağlar gönül gözle cümle müminen
Zuhur eyle tez gel Mehdiyi zaman
Medet car günüdür sen imdat eyle
Cafer riyakarlık seni eritir
Bu gaflet uykusu seni çürütür
Masumları çağır gayet yeridir
Medet car günüdür sen imdat eyle.
Cafer Tan misafirperverdi,evde o gün misafiri yoksa köyün giriş çıkış yollarına bakardı acaba bir misafir gelir mi diye.
Hangi tarihte misafir olduğu bilinmeyen Kayseri’den A.Şevki Özbek dönüşte bir mektup gönderir.
21.10.1963
Kayseri
Pek Muhterem
İnsanı Kâmil
Hazret-i Caferî kadar aziz efendim.
Misafir perverliğiniz, olgunluğunuz, Aç olan karnımızı, gönlümüzü,kulağımızı,Ruhumuzu doyurdu.
Hamlara misal gösterebileceğim yüce insan. Sağ olun. Var olun. Size teşekkürlerimi arz ederim.
Size gazeteden kestiğim bir kısım notlar gönderiyorum sizin için sakladım.
Beğeneceğinizi düşünerek seviniyorum. Mübarek ellerinizden öpmeme müsaadenizi istirham eder,mahsus sevgilerinize sığınmağı diler,uzun ömrünüz için dua ederim.
(imza)
A.Şevki Özbek
En büyük özelliği gezmek,dostlar edinmek,bildiklerini dostlarıyla paylaşmak ve onlardan da güzel ve anlamlı konularda bilgi sahibi olmaktı.
Gittiği Eskişehir’de edindiği bir dostu bayram kartı gönderir.
Çok muhterem Amuca bey,
Bayramınızı tebrik eder.
Hayırlı ve uzun ömürler diler sevgi dolu saygılarımı sunar iki kıymetli ellerinizde hürmetle öper Hikmet dolu lütfunuzu rica ederim efendim. 21.4.1964 (imza)
Veli Şanlı
Belediye Otobüs İşletmesi
Evrak Tevzii Memuru Eskişehir
Sayın Cafer Tan
İncemağara köyü
Sarız / Kayseri
Esaslarına, aralarındaki görüş farklarına, tasavvuf’un doğuş ve etkenlerine, Tarikatların kuruluş ve çeşitlerine özelliklede, Alevi-Bektaşiliğin derece, prensip, ilkelerine, Aynül Cemlere, Düşkünler meydanına, Nasip almalara, Kızılbaşlığın anlamına, Yavuz selim olayının bilinmeyen yönüne, Alevi-Bektaşiliğin, edebiyat, sanat, müzik, nükte, ekonomik yönündeki eserlerine, Devlet kuruluş ve kurtuluş savaşındaki eylemlerine belgesel olarak yer vermiş bulunuyoruz.
Kitabımızın ….olumsuz eleştirilerinizi tarafımıza ve olumlu olanlarını da dostlarınıza yapmanız dileğimizdir. Bu nedenle,bu çabamızdan ötürü, “Hizmetiniz kabul ola diyen ile yine kitabın tanıtım ve yayımında yardımını esirgemeyenden,Hak-Erenler razı ola…” Saygılarımızla 24.11.1975
Av.Hasan Gülşan
Muhterem Ağabey Cafer
Çoktandır ki sizden haber alamadığımız için üzgünüz Tahminen Ekim 1974 senesinde Dilber ablaya gittiğimizde seni sorduğumuzda dediler iyidir ve Elazığ’a gideceğinizi söylediler. Gelen köylülerde sorduğumda yok gelmedi diyorlar ?
Sizler nasılsınız iyimisiniz iyi olmanızı Tanrıdan dileriz Bizler ise orta halli iyiyiz. Çünkü kızın Hayriye yine ameliyat oldu ölümlerden kurtuldu. Allah sonunu iyi etsin
Sizlerin sıhhat haberinizi beklerken ailece size Zeki bey gile selam eder,hürmetlerimizi sunarız. Küçüklerinde gözlerinden öperiz.
Cümlenize güneş ışığı kadar sağlıklar dileriz. 4.4.975
Ağa Tan
(imza)
Cafer Tan,yazın genelde köyde kalırdı. Birçok bölgeden insanlar ziyarete gelirlerdi. Misafirlerini büyük odada ağırlar ve kendisi kapıya yakın yerde otururdu. Geleneklere göre misafirler evin başköşe denilen yerinde etkinliği yada itibarı açısından büyükten küçüğe göre sıralanarak otururlardı. Kendisi bizzat hizmet etmekten hoşlanırdı.
Yanında çalıştırdığı yardımcıları olmasına rağmen büyük küçük demeden konuklarını kendisi karşılar,çay kahve ikramlarını kendisi yapardı.
Evinin yanında kayaların arasından çıkan suyun gözünü taşları kırarak mağara haline getirmişti. Yirmi otuz kadar insanın oturabileceği kadar genişlikteki mağaranın iki köşesinden su adeta fışkırıyordu.
Suyun gözünde sürekli birkaç rakı olurdu. Konuklarına ikram etmek içindi.
Arada bir yalnız olduğu vakit bir duble rakı içerdi ama asla fazla içmezdi.
Rakısının yanında cacık eksik olmazdı.
Uzunca süre sigara içmişti ama kaybettiği kehribar yapısı sigara ağızlığı kaybolunca sigarayı bırakmıştı.
Aradan yirmi yıl geçtikten sonra misafiri olan bir posta memurunun (PTT ci) elinde kendi sigara ağızlığını görünce tanır ve sonuçta misafir elindeki ağızlığın Cafer babaya ait olduğunu itiraf eder ve teslim eder. O günden sonra Cafer baba yeniden sigara içmeye başlar ama günde üç beş kadar içeri.
Yazın genelde suyun başında otururdu. Mağaranın önünü çiçeklerle donatmıştı. Yerlere çayır ekmiş ve mağaraya ayrı bir güzellik vermişti.
Yazın köyde iyi zaman geçirirdi ama sonbahar yaklaşınca seyahat hazırlığı başlardı.
Fazlalık olan ot,saman,buğdaylarla,erkek sığır ve koyunlar satılırdı. Elde edilen paranın büyük bir kısmını alır ve köyden ayrıldığı zaman bazen aylar sürerdi geri dönmesi. Büyük oğlu Süleyman,Sarız’da Maliyede çalışırdı.
Cafer baba gezer dolaşır,gittiği yerde kimse ona para harcatmazdı ama o gördüğü ihtiyaç sahibi yoksullara yardım ederdi. Ne zaman ki parası azalır o vakit oğluna telgraf gönderirdi. Aşağıdaki adrese para gönderin. O tarihlerde telefon son derece kısıtlı olduğu için kimse telefonla görüşme ile uğraşmaz telgraf gönderirlerdi.
Para gönderildikten birkaç gün sonra Cafer baba elinde çantası ile köye dönerdi. Gittiği yerlerden kolay kolay hediye kabul etmediği için çantasında elbiselerden başka bir şey bulunmazdı.
Öyle zamanlar oldu ki köyden Kayseri’ye gider ve oradan K.Maraş’a giderken köyün önünden geçer. Cafer baba köyün önünden geçerken köyden tarafa bakmadan geçer diye espri yaparlardı.
Cafer baba ülkenin her tarafını gezerdi ama sıkça gittiği yerlerin başında eski vatanı Dersim olurdu,sonra da Adana’nın Kozan,Kadirli ve Ceyhan ilçeleri ile köyleri gelirdi.
Kozan ilçesi Faydalı köyünde Kadiri Tarikatının önde gelen isimlerinden Hacı Ahmet Dağlı ile tanışır. Günler hatta haftalarca Hacı Ahmet Dağlı’da misafir kalır,gece sabahlara kadar sohbetler sürerdi. Sohbetlere sadece erkekler değil kadınlar,genç kızlarda gelir dinlerlerdi. Aradan geçen birkaç yıldan sonra Faydalı’lı Hacı Ahmet Dağlı Kadiri tarikatından ayrılmış ve bütün ailesi ile birlikte Aleviliği seçmişti. Aynı köyden birkaç aile de aynı tercihi yapanlardandı.
Cafer baba bir gün Kadirliden yola çıkmış ve Kozan ilçesine bağlı Bulduklu köyüne gitmek üzere o günkü şartlarla köye yakın bir yerde araçtan inerek köye gidecek araç beklemekteyken Bulduklu köyünden Ahmet efendi at arabası ile oradan geçer. Cafer baba el kaldırmasına rağmen durmaz ama az sonra pişman olur. Bu bölgede pala bıyıklı,eli yüzü,kıyafeti temiz birisi olmaz bu mutlaka yabancı diyerek dururu ve Cafer babaya seslenir. Arabasına alır ve birlikte yola koyulurlar. Yolda sohbet başlar ve Ahmet efendi köye geldiğinde Cafer babayı zorlayarak evine götürür. Birkaç gün evinde ağırladıktan sonra civar köylere götürmek üzere kendisini görevli sayar.
Komşuların esprilerine rağmen günlerce Cafer baba ile birlikte gezer,dolaşır ve ondan çok güzel bilgiler edinir ve birgün kalkar çocuklarını çağırır .
Bundan böyle Tarikattan da,Sünnilikten de, vazgeçtim tıpkı Hacı Ahmet Dağlı gibi Alevi oldum. Sizleri zorlamıyorum ama biraz kafanızı çullanın ve yerinizi belirleyin der.
Kozan ilçesinin Büyük Mantaş köyünde Cafer ağa diye bir insanla dost olur. Zaman içerisinde Cafer Ağa da tıpkı diğerleri gibi Alevi olduğunu herkesle paylaşır. Cafer ağa eşi Ayşe (Anşa bacı) ile kozana yerleşirler. Sürekli ilişkiler devam eder ve Cafer ağanın eşi Ayşe (Anşa) bacı ile kardeşlik olurlar. Cafer baba Ayşe bacıyı da Cafer ağayı da çok sever ve onları kolay kolay ihmal etmezdi.
Birgün sabah erkenden kalkar ve eşi Veyve’ye (Zeynep yada eski adı ile Varter) e bu gece ciddi bir rüya gördüğünü ve Anşa bacının başında bir iş olduğu kaygısına düşer. Hemen hazırlanır ve yola koyulur. Yolda Sarız yada Kayseri’den gelen araçlarla Kozan’a gitmesi gerekir.
Oğlu Zeki buna izin vermez,
“sen artık yaşlısın,yola gidemezsin” diye zorlar ama Cafer baba bunu dinlemez. Yinede Zeki ilk otobüse babasını bindirmez, bunu anlayan Cafer baba başka bir yol bularak gelen ilk kamyonla Kozan’a yola çıkar. Kozan girişinde Saimbeyli caddesinde Liseye gitmeden yolda iner ve doğru Anşa bacının yanına. Birde ne görsün Anşa bacının eşi çok muhterem Cafer ağa hakka yürümüş. Cenaze yıkanmış ve tabuta yerleştirirlerken yetişmiş.
Cenazenin yüzünü açtırmış onun kulağına bir şeyler söylemiş ve gözyaşları Cafer ağanın kefeninin üzerine dökülmeye başlamış.
Cafer baba oğlu Zeki’ye o vakit çok kızmış.
“şayet engel olmasaydı ben gelir yetişir ve Cafer ağayı ellerimle yıkayarak yolcu ederdim ama Zeki buna izin vermedi” diye üzüntüsünü oradakilerle paylaşmış.
ŞİMDİ EHLİ İRFAN
Çekmiş ehli irfan kaşesin vahdettedir şimdi
Çeküptür hırkasını başa cemi halvettedir şimdi
Ol kim ki Allaha meylü sanırlar muziri mikrop
Bakan yoktur külli insan uzlettedir şimdi
Müslümanım diyenler mutlaka menfuri alemdir
Düşüp girdabi efkara gamu mihnettedir şimdi
Yılan görmüş gibi kaçar herkes erbabı namustan
Hayasızlar güruhu makbulü rağbettedir şimdi
Hakirdir zümre’i dan’a koyun gütmeye inanmazlar
Azizdir cümle nadan mensubu rifattadır şimdi
Kemalet cevheri bir pula değmez la nezir olsa
Cehalet boncuğu pek muteber kıymettedir şimdi
Bozulmuş asiyab’ı istikamet dönmeden durmuş
Döne dursun dolaplar vadi’i sirkattedir şimdi
Ehli hak kemalden doğru sözlere tövbeler etmiş
Yalan söylemekten biri birin sebketmektedir şimdi
Tamamen iş kaydı ehlinden naehle mevdudur
Bu vahşet dehşetinden arzı felek hayrettedir şimdi
Kazara geçse ser kare eğer zül iktidar bizzat
Anında millet aleyhine gayrettedir şimdi.
Maazallah huda hıfz eylesin anı ufulünden
Ziya’i şerri Ahmet günbegün killettedir şimdi
Sana müjde acayip bir define çıktı meydana
Tükenmez bir hazine kise’i millettedir şimdi
Bu Millet bahrine düşmüş gözünü açmaz
Özünden bi haberdir alemi işarettedir şimdi
Teşekkür lafzı tey oldu ne yapsan hoş görür erler
Ricalden yok ruculiyet hüküm avrettedir şimdi
Güzel olmak için hanımına baylar arar boya pudra
Beğensin malını herkes diye firkattedir şimdi
Libasın süslüsünü bulmak için hanımına laik
Döner durmaz kılıbıklar külfettedir şimdi
Zamanedir zamane her ne yapsan aybı cümrü olmaz
Bi perva keyfinin icrasına cürettedir şimdi
Ricalın çıktı destinde tahakküm eylemek güçtür
Hilafı şeyhi kanunun fiiline ruhsattadır şimdi
Çıkarlar çarşıya çıplak beyaz gerdan açık
Memuşlar el ederler erleri davettedir şimdi
Edep gitti haya gitti rezalet aldı alem
Bozuldu halkın ahlakı köpek ahlaktadır şimdi
Delalet sardı dünyayı çeken yok kaydı akbayı
Helal bilmez haram demez gözü fırsattadır şimdi
Edilmez bahs esaletten sorulmaz asla meşhepten
Bütün izzetle hürmet sahibi servettedir şimdi
Düşerler itibardan dem vuranlar ırzı namustan
Hayanın perdesini yırtan güzel hürmettedir şimdi
Eğer evliyalar olsa yüzüne kimseler bakmaz
Hamamda dellah olsa tazeler şöhrettedir şimdi
Okunmaz bir fakirin arzuhali alınmaz kaleme
Gömülmüş hakkı mazlumun ziri zülmettedir şimdi
Eğerler,hem bükerler istediği semte kanunu
Bükülmez bir bilek kalmış oda rüşvettedir şimdi.
Vezirler hükmü hakimler tamamen kendi fikrine
Kazanmak bu davayı cepteki kuvvettedir şimdi
Müderris ezber etmiş sade celbi menfaat desin
Unutmuş emri nehyi huriye gaflettedir şimdi
Bezetmiş zahirin durmaz vurur dem zühdü takvadan
Mudilli nas alan şeyhler kati’i kasvettedir şimdi
Yazar kıl karl ile fetva çekilmez nasi idlalden
Şeriat mahvına müftüler hizmettedir şimdi
Koyup torbaya imanı asa koymuş bütün esnaf
Helali yok haram mal cemine dikkattedir şimdi
Cafer bunca olanlara firkattedir şimdi.
(Bu eser Sarız İncemağara köyünden İsmail Ağa mahdumu Merhum Cafer Tan tarafından ben acizaneye hatıra edilmiş idi. Bende şimdi torunu Abbas Tan’a dedesinin bu kelamını kendisine hediye ediyorum.
Hozatlı Sarı Saltık evlatlarından
Ahmet Yurt Dede
24.10.2010
imza
Not : Bu yazı Ahmet Yurt dedenin kendi el yazısı ile kaleme alınmıştır)
Cafer baba yaşamı boyunca hep iyilikten,güzellikten bahseder kötülük yapanlara da iyilik yapın derdi.
Köyde birçoklarının bahçesinde meyve ağaçları vardı ama Cafer babanın bahçesindeki Elma ağaçlarının tadı bir başka idi.
Bir gece Cafer dede bahçeleri dolaşırken bakar ki bir insan Cafer babanın bahçe duvarının içeriye girmek için duvara tırmanıyor ama bir türlü çıkamıyor.
Cafer baba sessizce yaklaşır ve arkasından destek vererek duvarın üzerine çıkmasını sağlar.
Yumuşak ve hoşgörülü bir eda ile
“oğul,aşağıdaki çatal ağacın elmaları iyidir. Diğerleri ile uğraşma git istediğin kadar ondan al…” der.
Bahçeye giren hırsız bu sesten Cafer baba olduğunu anlar ve duvardan bahçeye atladığında otların arasına yüz üstü yarat ve çok da utanır.
Bu olayı Cafer baba değil,bahçeye giren anlatırdı.
Ovacık’lı Hasan Hayri Şanlı (dede) kendi dedesinden Cafer Tan ile ilgili dinlediği bir anıyı şöyle anlattı.
Çukurovada bir ilçede Cafer baba müftü ile derin bir sohbete girerler. Bir çok soruya müftü cevap veremeyince sorar ; Cafer efendi mektep medrese (eğitim) gördün mü?
Hayır eğitim görmedim deyince müftü efendi masanın üzerindeki kağıda;
“Çüş” diye yazmış. Bunu gören Cafer baba kalemi ve kağıdı Müftünün elinden alarak kağıt üzerine ;
“Çüş oğlu çüş,Muhammed Mustafa da mektep yüzü görmedi” yazmış. Bunun üzerine müftü ayağa kalkarak söyleyecek sözünün kalmadığı belirtip oradan ayrılmış
Hasan Hayri Şanlı dede, Cafer babanın Kumru adlı kitabı şiir şekline düzenlemeye çalıştığını ancak ömrünün vefa etmediğini söylemektedir.
Yaşamının son yıllarını Sarız İncemağara köyündeki evinde geçirdi. Gözleri çok iyi görmemesine rağmen kitap okumayı hiç ihmal etmedi ve 30.10.1978 tarihinde hakka yürüdü.